Cam bardakların üzerinde ‘kırılgan’ bir yolculuk
İlyas Odman yeni koreografisi Camadımlar’da cam bardaklar üzerinde iki bedenin hayatta kalma çabasını bedenin enerjisi üzerinden minimal bir anlatımda sundu.
Aylin Kalem
Camadımlar.intro Beden-ek çağdaş sahnelemeler kapsamında garajistanbul’da sergilenen, koreografisini İlyas Odman’ın, dramaturjisini Evren Erbatur’un yaptığı bir çalışma. Sahnede koreografın Çağlar Yiğitoğulları ile birlikte var olduğu, çağdaş dansın performans sanatına göz kırptığı bir iş.
Oyun, yerde iki ayrı öbek halinde baş aşağı dizilmiş kırk, elli kadar cam bardakla başlıyor. Oyuncuların dikkatle bardakların üzerine çıkmalarıyla birlikte gerilimin ve riskin dayattığı başka bir gerçekliğe giriliyor, izleyicinin de bu gerçekliğe girebilmesine zaman tanınıyor. Önce bu cam bardaklar üzerinde durabilme ve onlarla mekanda ilerleme becerisini gösteren bu bedenleri seyrettirse de çok geçmeden bu iş, göstermekten ziyade çabalama anına odaklı olduğunu farkettiriyor. Bu salt beceri seyretme halinden sıyrılındığında oyunun kendi gerçekliği ortaya çıkmaya başlıyor ve cam bardakların üzerinde bedenlerin ne yaptıkları, ne gibi formlar aldıkları veya ne kadar dans edebildikleri geride kalıyor. Bundan sonra, bedenlerin sahnede yarattığı enerji bellekteki pek çok imge ve düşünceyi harekete geçiriyor. Hayatta kalabilme, kendi alanını oluşturma ve bir şeylere tutunabilmeye dair kırılganlık ve çabalama hallerini hatırlatıyor.
Oyuncular kimi zaman bardakların üzerinde kimi zaman da onlarla birlikte ilerliyorlar. Arada bir durup geriye bakma anları, geride bırakılmış bardaklarla kurulan bellek, bu sürecin izleri... Kimi zaman bardakları dizip üzerine uzanıyorlar, yatmaya çalışıyorlar ve ‘durmak’ seçeneğini kullanmak arzusu vurgulanıyor ama bu seçeneğin asla var olamayacağı kırılgan durumlar hep yineleniyor. Kendine adacıklar oluşturma ama bir türlü yerleşememe, rahatlayamama halleri...
Bu rahatlayamama halleri izleyiciyi de içine çekiyor. Sahnede cam bardakların oluşturduğu ‘gerçeklik’ ve oyuncuların bunlarla kurduğu ilişkiyle doğan ‘yabancılaşma’yla seyirci kendisine dönüyor. 40 dakika boyunca yüreğiniz rahat edemiyor. Sürekliliğini koruyan hata yapma riski, dengeyi sağlayamama ve bardağı kırma tehlikesi... Bu da gerilimin en son ana kadar, hatta ışıkların kararmasıyla oyunun bitişinden sonra -yani ‘dikizleme’ halininin dışında-, seyircinin kendi gerçekliğine döndüğünde de devam ettiğini hissettiriyor. İnsanlığın buluştuğu ortak kaygı: Hayatta kalmak, kimlik bulmak, mekan edinmek, birliktelikler oluşturmak, birşeyler yapmak, sürdürebilmek, vs...
Bedenlerin birbirleriyle buluştukları anlar onları bu kırılgan durumdan kurtarmıyor. Tam tersine durumlarını birbirleri için daha da riskli konumlara taşıyorlar. Kimi zaman satranç taşlarını dizer gibi mekanını oluşturup karşısına geçip oyununu kurarken kimi zaman da ötekinin mekanını taciz etme, sataşma, körükleme ve ne olacağını izleme halleriyle karşılaşıyorsunuz. Bir anda bardakların yerde yuvarlandığı, birbirlerine teğet geçtiği ve kimi zaman da birbirlerine çarptığı hatta aralarından bazılarının kırıldığı anları izleterek ve şimdi ne olacak sorusunu sordurarak ‘hayat devam ediyor’ demekten öteye gitmeyen çaresizliği yeniden yaşatıyor.
Müziğin bu çalışmaya dramatik bir alt yapı sunmasına karşın zaman zaman kesilmesi ve cam bardakların yerde sürtülmeleriyle çıkan kuru ve iç gıcıklayan ses, aynı durumu iki farklı gerçeklikte sunuyor. Müziğin varlığı sahnedeki aksiyonu beden formlarının ve enerjilerinin bir dansı gibi seyrettirirken, kesilmesi ise durumun acı gerçekliğini ortaya çıkarıyor.
Siyah bir pantalonun dışında bedenin çıplaklığının sergilendiği bu oyunda dansçılar baştan sona güçlü bir varlık sergiliyor. Kimi zaman yüzdeki mimiklere izin vermek, yapmamak ama durum bunu doğurduğunda da gizlememek bu çalışmayı gerçekçi ve samimi kılıyor. İlyas Odman ve Çağlar Yiğitoğulları bu noktada karşıt ve birbirini tamamlayan bir estetik ortaya koyuyor. Bardakların üzerinde iki farklı kişilik algılanıyor. Biri bu durumla kendi halinde daha içe dönük bir biçimde baş etmeye çalışırken diğeri nispeten arayan, etrafında olup bitenleri gözlemlemeye çalışan dışa dönük bir kişilik sunuyor.
Cam bardakların bedenin uzantısına dönüştüğü bu ortamda bedenler sürekli bir denge arayışı içinde gerginlik ve gerilimi yansıtıyor. Çoğunlukla bu çabalamada sahnede varlıklarını yalnız olarak sürdüren dansçılar biraraya geldiklerinde kimi zaman birbirlerini çekerek, kimi zaman iterek, kimi zaman da birbirlerinin üzerine çıkarak birlikte olmanın durumu daha da riskli ve kırılgan kıldığı bir ilişki sergiliyorlar. Ama vazgeçmiyorlar. Oyunun sonunda bardakların üzerindeyken üst bedenlerinin arasında sıkıştırdıkları bardak düşüp kırılsa da yeni bir tanesini yerleştirerek bu çabalama halinin bit(e)meyeceği gerçekliğini bir kez daha hatırlatıyorlar.
Oyun genelinde minimal bir estetik sergiliyor. Malzeme ve onunla kurulan ilişki yalın bir düzlemde. Böylelikle, izleyici bu yalınlığın içinde bedenin enerjisine odaklanabiliyor. Oyunun sağlam alt yapısı ve üzerinde duran belirsizlik, karasızlık anlarıysa bu çalışmanın farklı şekillerde okunabilmesini mümkün kılıyor. Zira oyunun beslendiği popüler ‘dikizleme’, taciz etme kültürü ve teknolojinin gitgide insanları ‘uzantı’laştırdığı gerçeği izleyiciyi içine çekiveriyor.
Camadımlar bizi bıçak sırtında, çıkışı olmayan, etkisini üzerinizden hemen atamayacağınız bir yolculuğa sürüklüyor...
Bu gösteri geliştirilmiş haliyle Camadamlar olarak 7, 8, 14 ve 15 Mayıs’ta garajistanbul’da yeniden sahnelenecek.