Monday, June 2, 2008

An interview on "human writes" with William Forsythe (publ. radikal, 23.05.08)

photo credit: Dominik Mentzos

Çağımızın en önemli koreograflarından William Forsythe İnsan Yazıyor ile izleyiciyi ‘yazamama’ eylemine davet ediyor.
Aylin Kalem
İnsan yazıyor, yazıyor da ne işe yarıyor? Yazı gerçekte, eylemle karşılaştırıldığında ne kadar etkili? William Forsythe, Human Rights / Human Writes’ta olduğu gibi, ‘haklar’ yerine aynı sese sahip ‘yazıyor’ kelimesini yerleştirerek “Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi”ne, yazıya geçirilmesinin 60. yılında zeka kıvraklığıyla bir eleştiri getiriyor. Haklar tüm varlıklara ait, insan ise ürettiği ve kendisini şekillendiren en önemli teknoloji ‘yazı’ ile bunu kağıda döküyor. Peki ya yazı, eylemi ne denli gerçek kılıyor? Yazı, ancak amaç değil de, eylemin gerçekleşmesinde teknolojik bir araç olarak kullanıldığı sürece etkili olabiliyor. Kanunlar yazıyla koyuluyor, bir kere yazıya döküldükten sonra koyulduklarıyla kalıyor, peki ya ne kadar uygulanıyor? ...vaatler karşılıksız kalıyor.
İnsan Hakları bağlamında yazının acizliğini göstermek amacıyla William Forsythe Antrepo no:3’te üzeri beyaz kağıtla kaplı 60 kadar masa yerleştiriyor. Masaların üzerinde hafifçe yazılmış zar zor okunan, bildirgeden bazı cümleler yer alıyor. Dansçıların (ve seyircilerin) görevi ise bu cümleleri okunur olmasa da temsilen görünür kılmak. Bunu yapmak için ise hiçbir zaman yazının gerçekleşemeyeceği imkânsız hareket oyunları kurgulanıyor. Sonunda görünen, sonsuz fiziksel çabanın izleri oluyor. Forsythe, yoğun programı dolayısıyla tek bir röportajı kabul etti:
A.K.: Rights (haklar) ve writes (yazıyor) kelimeleri fonetik olarak aynılar. Yazma hakkı, ifade hakkına göndermede bulunuyor. Dansçıların fiziksel eylemlerinde de alegorik bir boyut mevcut. Örneğin kömür kaleminden üstü başı kirlenen dansçılar işçi sınıfını çağrıştırıyor, ya da bazı şeyleri değiştirmek için kire bulanmak gerekliliğini… Bunun gibi pek çok mecazi anlatımla karşılaşmak mümkün. Bunu anlam üretmede estetik bir seçim olarak mı kullanıyorsunuz?
W.F.: Kesinlikle. Bu gibi durumlar sunulduğunda her eyleme anlam yüklenebiliyor. Buradaki ‘var olmama’ durumunda seyirci için ortaya pek çok anlam çıkabiliyor. İzleyici / okuyucu bu süreçte hareketlere istediği anlamı yükleyebiliyor. Bunu mümkün kılan kullandığımız yöntem. İmkânsız hareketler oluşturma yöntemi sayesinde oluşmayan üzerinden, uçsuz bucaksız anlamlar diyarı seyircinin karşısına seriliyor.
A.K.: Dansçıları bu yazma eylemlerinde nasıl yönlendiriyorsunuz?
W.F.: Gayet basit. Onlara doğaçlamaları sırasında amaçlarında başarısız olmalarını söylüyorum. Başarısızlığa mahkûm olmalarını istiyorum. Bu süreçte fiziksel eylemler önemli olmaya başlıyor. Bu imkânsız yazma sürecine izleyici de davet ediliyor; kimi zaman engelleyerek kimi zamansa engellenerek. Mecaz burada kendini göstermeye başlıyor.
A.K.: Bu çalışmayla insan icadı bir teknoloji olarak yazının kendisini de sorguluyorsunuz. Yazının anlam üretmeye dair belirsizliğinin altını çiziyorsunuz.
W.F.: Kanunlar yazılıyor ama uygulanmıyor. Yazının açık ve net olduğu varsayımı anlamını yitiriyor. Yazı, yasaların eyleme geçmesi anlamına gelmiyor. Bunun için fiziksel eylem gerekiyor.
A.K.: Bu çalışmayı gerçekleştirdiğiniz çeşitli şehirlerde izleyicinin tepkisine ve katılımına dair kayda değer bir farklılık gözlemlediniz mi? Sizce bu fark o şehrin insanlarının yönetimle ilişkisini yansıtıyor mu?
W.F.: Hayır çünkü artık halklar uluslararası olmuş durumda. Kanunlar yerel olarak işliyor gözükse de toplumlar çeşitlilik içerir. Hangi dilli konuşursak konuşalım değişen bir şey yok, kanunlar uluslar üstüdür. Yerellikle çözemezsiniz.
A.K.: Türkiye’de 1 Mayıs kutlamaları olaylı geçti. Küresel bir mesele olan insan haklarının Türkiye özeli hakkında ne düşünüyorsunuz?
W.F.: Bu ABD’nin de meselesi. Savaş karşıtı eylemlerde benzer olaylarla karşılaşıyoruz. Eşim bir savaş karşıtı örgütün üyesi olarak bazı eylemlere katıldı. Evimizin kapısına bir hükümet görevlisi dayandı ve bizim bir listede yer aldığımızı net bir şekilde ifade etti. Düşünebiliyor musunuz burası Amerika... Bu durum her yerde. Fikir ve ifade özgürlüğümüz yok. Ben sadece bir sanatçıyım, hükümet değilim. Ne kadar ürkütücü olabilirim ki. Bu ne büyük bir paranoyadır. İnanılmaz bir durum.
A.K.: Bu çalışma sizin diğer koreografik çalışmalarınızdan oldukça farklı duruyor. Politik bir meseleyi ele aldığınız için mi farklı bir yöntem uyguladınız?
W.F.: Hayır. Bu yaptığımız ‘eksiltme’ stratejisidir. Bu stratejide belli bir estetiği başka bir estetik uğruna eksiltirsiniz; örneğin, bilgi ve donanımınızı zorluk üretmek adına kullanırsınız. Genelde dansta bilginizi kolaylık sağlamak üzere kullanırsınız. Dans sıklıkla fizik kanunlarıyla etkileşime dayanır; bedenin yerçekimiyle olan diyalogu gibi. Burada malzemeyle antagonist bir ilişki kurduk. Bu bağlamda, bu çalışma bizim kullandığımız tekniğin bir uzantısı niteliğinde.
Röportajın sonunda William Forsythe bu buluşmayı istisnai olarak nitelendirip İstanbul’da bu çalışmayı sergiliyor olmaktan dolayı memnuniyetini dile getirdi. 23 ve 24 Mayıs saat 20:30’da Antrepo no:3’te bekleniyorsunuz.