Monday, July 13, 2009

Taldans'a Montpellier'de alkış (Radikal, 12.07.09)

Photo credit: Alex Davies



Mustafa Kaplan ve Filiz Sızanlı tarafından kurulan Taldans, 'Dokuman' adlı gösterisini Fransa'da Türkiye Mevsimi kapsamında 29. Montpellier Dans Festivali'nde sahneledi. 'Dokuman', festivalin en çok alkış alan gösterilerinden biriydi.
Aylin Kalem

2009 Fransa’da Türk Mevsimi hazırlanma sürecinde en son dakikada Erdoğan-Sarkozy krizi yaşandı ama mevsimin açılmasıyla birilikte endişeler ortadan kalktı, üstelik kriz sayesinde yabancı basın Türk Mevsimi’nden haberdar oldu. Culturesfrance ve İKSV ortaklığıyla yürütülen Fransa’da Türk Mevsimi organizasyonunda Paris, Marseille, Lille başta olmak üzere Fransa’nın çeşitli yerlerinde Mart 2010’a kadar 400 proje gerçekleşecek.
Taldans, 29. Montpellier Dans Festivali’nde ‘Dokuman’ adlı çalışmayı sergileyerek bu kapsamdaki ilk etkinliği gerçekleştirdi. 1-2 Temmuz’da olmak üzere 2 kez seyirciyle buluşan ‘Dokuman’ı ilk temsilinde Culturesfrance’tan Sophie Renaud ile Arnaud Littardi, ve İKSV’den Leman Yılmaz da seyirciler arasındaydı. ‘Dokuman’, oyun boyunca gözlemlenen tepkilerden anlaşıldığı üzere genel seyircinin büyük beğenisini kazandı. Festivalde sergilenen işlerin arasında genel seyircinin en fazla keyif alarak izlediği işler arasında yerini aldı.
Montpellier seyircisi Mustafa Kaplan ve Filiz Sızanlı tarafından kurulan Taldans’ı önceki çalışmalarından da tanıyor. 2005’te sezon içinde ‘Dolap’ ve ‘Sek Sek’i, 2006’daki festivalde ise ‘Graf ’ı sahnelemişlerdi. Bu kez, ilk defa olmak üzere bu kadar kalabalık bir kadroyla bir iş ürettiler. Sahne üzerinde Kerem Gelebek, Loup Abramovici, Cevdet Erek ve Erki De Vries ile, ışıkta Yüksel Aymaz ve dramaturjide ise Gurur Ertem ile çalıştılar.
Kaplan ve Sızanlı bu projeye Linz’deki bir dokuma fabrikasında başlıyorlar. Fabrikayı gezerken bir panoya rastlıyorlar. Bu panoda işçiler ve çalışanlara yöneltilmiş bir soru yer alıyor: ‘Kalite nedir?’ Bu soruyu kendilerine de yöneltiyorlar ve bu bağlamda işlevselliği inceleyerek bu projeye başlıyorlar.
Ses ve ritim, ‘Dokuman’ın temelini oluşturuyor. İlk başta ‘A Capella’ olarak ‘dokuman’ sözcüğünü farklı ritimlerde çeşitliyorlar. Daha sonra dört dansçıyı yan yana görüyoruz. Birbirlerine kafalarını çevirerek ‘cık’ seslerini fırlattıklarında ortaya 9/8’lik bir dokuma temposu çıkıyor. Müthiş bir konsantrasyonla bu tempoyu devam ettiren dansçılar kimi anlarda özellikle bu düzeneği aksatarak mekanizma ve hata ilişkisinin altını çiziyorlar. Parça boyunca çeşitli sesler ve ritimler ara ara bize hatırlatılıyor. Bu ritimler hareket, ışık ve mekânın mimari olarak bölünmesiyle destekleniyor. ‘Dokuman’ın ses kompozisyonunu oluşturan Cevdet Erek ile mekânı düzenleyen Erki De Vries de sahnede dansçılarla birlikte yer alıyor, kendi solo bölümlerini gerçekleştiriyor.
‘Dokuman’ın bir başka belirleyici yanı ise mekânın süreç içinde değişmesi. Hafif panolardan oluşan mimari, süreç içinde bölünüyor, ayrışıyor, parçalanıyor, seyreliyor, genişliyor. Panolar arasında çeşitli boşlukların oluşması mekânda da ritim oluşturuyor. Modüler olarak işlevselliğini yürüten mimari yapı, sahnede ritimsel bütünlüğü oluşturmak adına kimi zaman dansçılarla bütünleşiyor; onların uzantısına dönüşüyor. Kimi zaman ise bedenler mimari yapının uzantısı oluyor. Bunların hepsi bir ritmi koruyarak gerçekleşirken ışık da bu ritme dahil oluyor.
‘Dokuman’ı İstanbul ile birleştiren bir özelliği ise sahnede kullanılan malzemelerin basitliği. Panoların köpükten olduğu, dansçıların kaldırdığı andaki hafifliğinden anlaşılıyor. Panonun gerisinden gelen vurmalı sesin ince plastik tüpler olduğunu daha sonra keşfediyorsunuz. Yine aynı şekilde, kulağa farklı gelen vokal bir sesin daha sonra iki kanallı kocaman bir boru ile oluşturulduğunu görünce şaşırıyorsunuz. Bunun gibi pek çok sürpriz peş peşe karşınıza seriliyor. Belki bu kadar çok olması “acaba şimdi ne olacak?” sorusunu sorduruyor ve bir sonraki komik unsuru beklemeye başlıyorsunuz. Oysa Kaplan ve Sızanlı amaçlarının komik durumlar yaratmak olmadığının altını çiziyorlar. Ancak Cevdet Erek’in, yine son derece basit malzemelerle oluşturduğu pano ile duş ışıkta gerçekleştirdiği ‘elektrogitar’ solosu parçada komik bir unsur olarak yerini birinci sırada alıyor. Panoya bir de renkli ampuller eklenince ortaya İstanbul’un minibüs/dolmuş içi renkli ışıklandırmaları ve süslemelerini andıran kitsch bir görüntü çıkıyor.

Farklı görüşler

‘Dokuman’ genel seyircinin büyük beğenisini toplasa da uluslararası eleştirmenler tarafından oyunla ilgili birbirinden farklı görüşler alındı. Kaplan ve Sızanlı’nın önceki çalışmalarını da takip eden Fransız eleştirmenler ‘Dokuman’dan övgüyle söz ettiler. Bu çalışmanın Avrupa’daki festivallerde gösterilen yüksek standarttaki işlerden farklı olmadığını dile getirdiler. Fransız basını Taldans’ı öncelikle Fransız eğiliminden dolayı rahatlıkla takip edebiliyor. Bu eğiliminin nedeni olarak öncelikle Filiz Sızanlı’nın Montpellier’deki koreografi merkezinde eğitim almış olması, Fransız koreograf Mathilde Monnier’nin çalışmalarında dans etmesi, Kaplan ile birlikte Fransa’daki çeşitli organizasyonlarda çalışmalarını sergilemeleri, ayrıca Kerem Gelebek’in Angers’deki koreografik merkezde eğitim alması ve Loup Abramovici’nin Portekizli ve Fransız bir dansçı olarak Fransa’da çalışmış olması sayılabilir. Bu nedenle, Taldans’ın çalışmaları Türkiye’deki çağdaş dansta Fransız etkisinin örneği olarak rahatlıkla gösterilebilir. Buna karşılık festivale İsrail, Amerika, Danimarka, Almanya ve İsveç’ten gelen eleştirmenlerin oyunla bağ kurmaları biraz daha güç oldu. Öncelikle, oyunun İstanbul ile ilişkisini değerlendiremeyen eleştirmenler için oyunun bağlamını kurmak güç oldu. Kimisi ise İstanbul’dan gelen bir topluluktan sahnelemeye dair daha farklı önermeler beklediğini belirtti. Bir kısmı ise koreografideki önerme ve niyetin belirsiz olduğunu vurguladı. Tüm bu farklı görüşlerin genelinde, ‘Dokuman’ festival programında kuşkusuz, sahnede yarattığı özgün atmosferiyle farklı bir çalışma olarak dikkate değer bir yerde duruyordu.