16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali, dans/performans programında “görünen ile görünmeyen” arasındaki tezatlığı sosyo-kültürel ve politik bağlamlarda ele alan çalışmalara yer veriyor.
Aylin Kalem
The Forsythe Company’den “İnsan Yazıyor”: Yazının İmkânsızlığı
20. yüzyılın önemli koreograflarından William Forsythe’ın “İnsan Yazıyor” adlı yerleştirme niteliğindeki performans çalışması, kuşkusuz festival programının en çarpıcı işlerinden biri. Bill Forsythe, yirmi yıl boyunca yönettiği Ballett Frankfurt’ta bale tarihine damga vuran pek çok eser yarattı. Topluluğun kapanmasıyla “The Forsythe Company”i kuran koreograf, dansı başka sanat dallarıyla buluşturan bir yaklaşımla sahnenin dışına çıkan işler de üretiyor. Bunlardan biri de 16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında Antrepo no: 3’te sunulan “İnsan Yazıyor”.
1948’de Birleşmiş Milletler Meclisi tarafından imzalanan “Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi” üzerine sanatçının, Columbia Üniversitesi Hukuk profesörlerinden Kendall Thomas ile birlikte yürüttüğü bu proje, 60 yıl sonra bildirgede yazılı maddelerin hala gerçekte uygulanıp uygulanmadığına dikkat çekiyor. İngilizcedeki “Human Rights / Human Writes”ta olduğu gibi aynı sesi içeren farklı iki kelimenin bu politik bağlamdaki ikircikliğinin de altını çiziyor. Toplulukların kendi haklarını oluşturmak üzere yaşadıkları süreci yansıtan; toplumda sosyo-kültürel, politik, ekonomik ayırımcı pek çok etmenin hakları sınırladığı gerçeğini vurgulayan; bu hakların oluşturulma sürecindeki çabayı, kayıpları, ayıbı çarpıcı bir fiziksellikle sunan Forsythe, haklar ve yazım arasındaki ilişkiyi ‘imkânsız’ kavramı üzerinden işliyor. Bedenlerin imkânsızı başarmaya yönelik fiziksel çabaları mekânda izler bırakarak yazma eyleminin sürecini, tarihçesini yansıtıyor.
Üzeri beyaz kâğıtla kaplı, düzenli bir biçimde sıralanmış 60 kadar masa; üzerlerinde hafifçe yazılmış “Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi”nden bazı cümleler var. Belli belirsiz okunmaları, bu hakların gerçekte ne kadar uygulandığını da sorguluyor. Seyirci, masaların arasında serbestçe dolaşarak dansçıların bu cümleleri görünür bir biçimde yazmak adına, “imkânsız olan” üzerine kurgulanmış dolaylı hareket doğaçlamalarını izliyor; onlara yardım ediyor, eyleme katılıyor. Kömür kalemler ve iplerle 3 saat boyunca süren bu kolektif performansın sonunda vücutlar ve mekân kapkara oluyor. Bu dönüşüm, bir şeyleri değiştirmek için elin kire bulaşması gerekliliğinin de altını çiziyor sanki.
Bu politik bağlam içinde Forsythe’ın ortaya çıkardığı hareket oyunları, performans sanatı tarihçesinde 50’lerden 70’lere damgasını vuran Jackson Pollock, Yves Klein ve Stuart Brisley gibi sanatçıların performanslarına da göndermede bulunuyor. Ortaya çıkan üründen çok eylemin fizikselliğinden doğan, bedensel katılımın niteliğiyle kendini gösteren, politik bir duruşu simgeleyen performans süreci önem kazanıyor. Burada da hiçbir yazma eyleminin doğrudan gerçekleşmediği, bedenlerin birbirlerini engellediği, kullanılan araç ve yöntemlerin yazımı imkânsız kılarken pek çok imgenin alegorik anlatımı beslediği görülüyor. Tebeşirleri masaya atarak veya çarparak, iki kalemle bir tebeşiri sabit tutmaya çalışarak veya bedenin farklı bölümleriyle kalemi sıkıştırarak, kömür tozlarını silkeleyerek, kalemi iplerle farklı yönlere çekerek oluşturulan eylemler siyasi tarihe ait pek çok sahneyi anımsatıyor. Kapkara olmuş eller ve vücutlar, işçi sınıfının direnişe karşı kan ve terle yılmayan çabasını, kolektif hareketle bir nebze olsun bu yolda ilerleyişini yansıtıyor adeta.
Kavramsal boyutta ise Forsythe bu çalışmasıyla, insanın icat ettiği en belirgin teknoloji olarak yazıyı da sorguluyor. Yazının anlam üretmeye dair ikircikli yapısını, potansiyel ve güncel gerçeklik arasındaki tezat ilişkiyle sunuyor. Bedensel gerçekliğin anlam üretme bakımından yazı karşısındaki zaferini yazının imkânsızlığını öne sürerek gösteriyor.
Bu kolektif eyleme katılmak izleyicinin inisiyatifinde. 23 ve 24 Mayıs, Cuma ve Cumartesi 20:30’da Antrepo no:3’te 3 saat boyunca mekana girip çıkma serbestliğinde ister izleyici ister katılımcı olabilirsiniz.
Silinmiş Mesajlar / BADco
Festival’de yer alan bir başka yabancı konuk BADco. Zagrebli topluluk “Silinmiş Mesajlar”da, toplumsal bağlamda grupların birlikte hareket etme eğilimini inceleyen bir yapı sunuyor. Dansçıların ve izleyicilerin aynı mekânı paylaştıkları bir düzenekte “sosyo-evrimsel” olarak nitelendirdikleri oyunun kurallarını 5 koreografik unsurla belirliyorlar. Bunlar; hareket, mekân, hareket biçimi, imge, ilişki. Bu parametrelerin kişisel alan ve hiyerarşik düzen oluşturmada grup üzerinde bulaşıcı bir etki yarattığı savından yola çıkarak kalabalığın mekândaki devinimini, bilgisayarda eş-zamanlı işleyerek ekrana yansıtıyorlar. Dansçılar mekândaki kalabalıktan dolayı performansı genel olarak algılayamayan seyircinin kitlesel hareketini etkilemeye çalışırken izleyiciyi de dolaylı bir etkileşime davet etmiş oluyorlar. 30 ve 31 Mayıs, Cuma ve Cumartesi 18:30’da garajistanbul’da...
harS / Aydın Teker
Aydın Teker, bir arp ve dansçı arasındaki ilişki çeşitliliğinden yola çıkarak düşsel bir dünyanın kapılarını aralıyor. Eski bir arpçı ve dansçı olan Ayşe Orhon ile birlikte bir laboratuar projesi niteliğinde geliştirdiği bu çalışmada bedenin dönüşümünü, bu müzik atletiyle bileşimi üzerinden işliyor. Arpın mekânda geometrik konumunu bedenle ilişkilendirerek çeşitlendirirken durağan imgesini bozuyor ve ona olası bambaşka kimlikler yüklenmesini sağlıyor. Bu süreçte, arp kimi zaman bedenin fiziksel ve sessel uzantısı, kimi zaman dansçının mekânı oluyor. Performatif yerleştirme niteliğinde sunulan harS’ta iki kütle arasındaki hayret verici ilişkiler birbiri ardına izleyicinin gözleri önüne seriliyor. 22 – 23 Mayıs Perşembe – Cuma 20:30’da ve 24 Mayıs Cumartesi 15:30’da garajistanbul’da…
MAKİN. B.D.N / RemDans Proje Topluluğu
RemDans Projesi’nin koreografı Tuğçe Tuna bedenin kendisini de mükemmel bir makine olarak ele aldığı bu çalışmasında işleyişten doğan enerjiye odaklanıyor. santralistanbul’un “Enerji Müzesi”nde sergilenmek üzere oluşturulan bu performansta, demir/ten, kan/makine yağı, kablo/damar, nefes/alan, sıcak/soğuk, durma/çürüme, durma/bekleme, paslanma/yaşlanma, sabitlik/hareket gibi olguların etrafında “yapmak, etki oluşturmak ve başkalaştırmak” kavramlarını araştırıyor. Tuğçe Tuna “Makine-beden-enerji üçgeninde biz mi birer makineyiz karşımızda duran demir yapı mı makine? Bazen karıştırıyorum” diyor. 24 – 25 Mayıs Cumartesi – Pazar 20:30’da santralistanbul’da…
Tersi Düz: Marika’nın Masalı
Talin Büyükkürkciyan bu çalışmasını daha önce gerçekleştirdiği “Tepetaklak”ın bir devamı gibi görüyor. Sahnede garip formlar alan ‘yaratıklar’, çeşitli insansal durumları sergiliyor. Doğumlarından itibaren birbirleri arasındaki ilişki oyunları ve oluşturdukları sosyal düzen içindeki rolleri çocuksu bir yaklaşımla üç dansçı tarafından yorumlanıyor. Koreograf bu çalışmada yapılandırılmış düzeni sorgulayarak düzene ters düşenin de olasılıkları dahilinde olduğunu hatırlatıyor. Algıladığımızın ötesinde bir dünyanın da var olabileceğine işaret ediyor. 25 Mayıs Pazar 18:30’da Haldun Taner Sahnesi’nde…
İlişiksiz Temas / Subvoid Dans Tiyatrosu
Subvoid Dans Tiyatrosu maddenin somut bir gerçekliği olmadığı, bedenin de beyinde oluşan bir görüntü olduğu ve herkesin aslında kendi beynindeki ekranı izlediği savından yola çıkarak projelerini gerçekleştiriyor. Koreograf/dansçı Ayşegül Güryüksel, neden-sonuç ilişkisinin çizgisel zamansallığını ortadan kaldırdığı “İlişkisiz Temas”ta, birey üzerinde oluşturulan baskı, yasak ve yaptırımları bir kadının dünyasından sorguluyor. Çeşitli olasılıkların aynı anda yaşandığı, zihinde oluşturulan dünyanın bu olasılıklardan sadece biri olduğuna işaret eden bu çalışma ‘paradoksal bir yolculuk’ niteliğinde. 2006 yılında kurulan topluluk deneysel film alanında da üretiyor. Ayşegül Güryüksel’in “Nobody’s Pet” adlı kısa filmi 2007’de New York International Independent Film Festivali’nde “Best International Avant Garde Film” ödülü aldı ve son olarak da 2008 Cannes Film Festivali’nin katalogunda yer aldı. “İlişkisiz Temas” 21 Mayıs Çarşamba 20:30’da Haldun Taner Sahnesi’nde İstanbul seyircisiyle buluşuyor.
Sonsuza İskele
“Sonsuza İskele” Türkiye’nin ilk kuşak dansçılarından Kaya İlhan’a adanan bir proje. Kaya İlhan çeşitli kurumlarda verdiği modern dans eğitimini yaratıcılığa odaklı geliştirdi. Eminönü Halk Eğitim Merkezi’nde hareket laboratuarını birlikte yürüttüğü genç kuşak dansçı/eğitmenler, sanatçının tutku ve deneyimlerinden yola çıkarak Kaya İlhan projesinde bir araya geldiler. 1960’lardan bu yana, politik ve sosyal olaylar çerçevesinde, dünya tarihinde önemli yere sahip kadınların kimliklerinden yola çıkılarak hazırlanan bu proje sanatçıya bir saygı niteliğinde. 27 Mayıs Salı 20:30’da Kenter Tiyatrosu’nda izlenebilir.
Engin-ar / Çıplak Ayaklar Kumpanyası
Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın Fransız hiphop topluluğu C dans C ile ortaklaşa geliştirdikleri bu proje, aynı evde bir parti sırasında bir araya gelen 8 kişinin birbirleri arasında geçen ilişkileri üzerine. 8 kişinin sekizin katları şeklinde büyüyen kişilikleri, görünen ve görünmeyen arasındaki tezatlıklar kadın bakış açısıyla ele alınıyor. Çağdaş dansla ‘hiphop’un iç içe geçtiği, teatral öğeler taşıyan ‘sonsuz namus’ veya ‘engin-ar’, tabular dışında bireysel gerçekliklerin öne sürüldüğü sosyal bir eleştiri sunuyor. 29 Mayıs Perşembe saat 20.30 ve 30 Mayıs Cuma saat 18.30’da Aziz Nesin Sahnesi’nde…
Atrofi 1 İsimler Evi / Ayrin Ersöz
İsimler Evi’ni Ayrin Ersöz planladığı bir üçlemenin ilki olarak sunuyor. Hakikat ile kimlik arasındaki mesafeyi 'gerileme' (atrofi) olarak ele alıyor. Değişmeyen bireye rağmen bulunduğu coğrafyaya göre değiştirilen isimler, sanatçının kişisel tarihi ve belleğinin yansımaları. Atrofi, tıp biliminde kullanılan bir terim olarak hücrelerin sayısının azalması ve organların küçülmesi, körelmesi ile kendini gösteren bir 'gerileme' anlamına geliyor. Daha önce 'normal' olan organik bir şeyin daha çok dışsal dinamiklerle gerilemesine ve sonunda kısmen veya tamamen körelmesine işaret ediyor. Bu şekilde ele alındığında atrofi kavramının tıp biliminden ödünç alınarak sosyal bilimlere dolayısıyla tarihe, topluma, insan ilişkilerine uygulanabileceğini düşünen Ersöz, pek çok gerileme örneğinin yer aldığı tarihi, adeta bir atrofi tarlasına benzetiyor. Sanatçı bu çalışmada; etnik asimilasyon, zorunlu göç, aşk-evlilik, yeni bir dansın koreografisi gibi çeşitli nedenlerle 5 kez değişen ismi üzerinden, Italo Calvino, Eduardo Galeano, Herakleitos, Jacques Lacan, Milan Kundera, Michel Foucault, Tomris Uyar ve Tevrat’tan esinlenerek hazırladığı metnin yanı sıra interaktif video, müzik ve dansa yer veriyor. 28 Mayıs Çarşamba 20:30 ve 29 Mayıs Perşembe 18:30’da Fransız Kültür Merkezi’nde izlenebilir.
Yüzleşme / İstanbul Dans Tiyatrosu
Yüzleşme, Geyvan McMillen’ın R.M.Rilke’nin Duino Ağıtları 9. şiirinden etkilenerek yola çıktığı bir çalışması. İnsanın varoluşunda kendine ait yaşam sürecindeki, istenen veya istenmeyen olaylar ve rastlantılarla yüzleşmesini konu alıyor. İnsana, bir tek defaya mahsus olarak verilen yaşam sürecinde mutluluk ve mutsuzluğun aynı anda yaşandığı olayları soyut bir biçimde, disiplinler arası bir yaklaşımla, alternatif sahneleme tekniklerini araştırarak kurguluyor. Geyvan McMillen İDT dansçılarıyla birlikte dansı, tiyatro ve enstalasyonla besleyerek izleyici de dahil eden bir program hazırlıyor. 2 ve 3 Haziran, Pazartesi ve Salı, 20:30’da garajistanbul’da…