İstanbul Modern Sanat Müzesi ve Çağdaş Gösteri Sanatları Girişimi'nin işbirliğiyle düzenlenen "Yeninin Seyri, Seyrin Yenisi" başlıklı konuşma dizisinde, farklı disiplinlerden konuşmacılar bir araya gelerek dans, tiyatro ve performansın yeni form arayışlarını yerel bir bağlamda
tartışmaya açıyor.
Dizinin altıncı oturumu "Yeniden Üretilebilirlik Çağında Beden ve Teknoloji" başlığını taşıyor. Çağdaş sanat pratiklerinin teknolojik gelişmeler çerçevesinde geçirdiği dönüşüme odaklanan oturumun konukları Hasan Ünal Nalbantoğlu ve Aylin Kalem.
Konuşmacılar bir yandan dijital kültürün günümüz üretim-tüketim pratiklerini nasıl şekillendirdiğini ele alırken, diğer yandan da yeniden üretim teknolojilerinin "şimdi ve burada" ile özdeşleşen sahne sanatları üzerindeki etkisini tartışmaya açacak.
Tarih: 28 Mart 2009, Cumartesi, 14.30
Yer: İstanbul Modern Sinema Salonu
Konuşmacılar: Hasan Ünal Nalbantoğlu, Aylin Kalem
Moderatör: Şafak Uysal
Etkinlik ücretsizdir.
Friday, March 27, 2009
Monday, February 16, 2009
TeDance: A new book on dance & technology

The book and DVD "TeDance - Perspectives on Technologically Expanded Dance" has been published (English & Portuguese).
Daniel Tércio is the editor, and the book features articles by Sarah Rubidge, Sophia Lycouris, Asa Unander-Scharin, Aylin Kalem, Kirk Woolford, Paula Varanda, Heather Rikes, Martin Époque/Denis Poulin, José Braz, Rudolfo Quintas, Stephan Jürgens and Daniel Tércio.
Short video clips and respective synopsis of the installations and performance work presented at the TeDance conference 2007 at Culturgest in Lisbon are included in a DVD.
For more information see: http://tercius.wordpress.com/
Monday, September 8, 2008
a series of events on "bodies & technologies" 15-25 September Istanbul

boDig 08
ara-yüz(süz)
A series of events on “Bodies & Technologies”
“Bedenler ve Teknolojiler” üzerine bir dizi etkinlik
within the frame of Absent Interfaces Lab Project
Absent Interfaces Lab Projesi kapsamında
partners: boDig (Istanbul), cdu (Zagreb), l’animal a l’esquena (Girona-Celrà)
ortaklar: boDig (Istanbul), cdu (Zagreb), l’animal a l’esquena (Girona-Celrà)
with the collaboration of Istanbul Bilgi University – Performing Arts Track
İstanbul Bilgi Üniversitesi - Sahne Sanatları Alanı işbirliğiyle
15-25 September
15-25 Eylül
Istanbul
http://www.bodig.org/
A series of events on “Bodies & Technologies”
“Bedenler ve Teknolojiler” üzerine bir dizi etkinlik
within the frame of Absent Interfaces Lab Project
Absent Interfaces Lab Projesi kapsamında
partners: boDig (Istanbul), cdu (Zagreb), l’animal a l’esquena (Girona-Celrà)
ortaklar: boDig (Istanbul), cdu (Zagreb), l’animal a l’esquena (Girona-Celrà)
with the collaboration of Istanbul Bilgi University – Performing Arts Track
İstanbul Bilgi Üniversitesi - Sahne Sanatları Alanı işbirliğiyle
15-25 September
15-25 Eylül
Istanbul
http://www.bodig.org/
Sunday, August 10, 2008
Call for Installations
+(2).jpg)
Call for Installations
boDig 08 – “ara-yüz(süz)”
Istanbul, 15-25 September 2008
Multidisciplinary artistic creation platform boDig is organizing a series of events called “boDig 08” on “bodies & technologies” within the frame of the International Project “Absent Interfaces Lab”. The partners include L'animal a l'esquena (Celrà/Girona) http://www.lanimal.org/ and Centre for Drama Art (Zagreb) http://www.cdu.hr/
boDig 08 includes stage performances, installations, artists’ labs, workshops, public meetings and club events around live arts and new media technologies. boDig focuses on innovative and experimental works without restricting the medium, and this year encourages the applying artists to approach the theme of “absent interfaces” in their installation works. The deadline for artists to apply with their installation works is August 15th. The selection committee will give priority to artworks that use an intellectual and critical approach to the embodiment of current technologies. For more info and application form: boDig 08 Application
Selection Committee
Dr. Bernhard Serexhe (Head Curator, ZKM- Media Museum)
Philippe Baudelot (Multimedia Consultant)
Defne Ayas (Curator, PERFORMA)
Derya Demir (Art On Stage)
Aylin Kalem (boDig)
About boDig
boDig is an Istanbul based contemporary arts association founded in 2007, focusing mainly on the issues of the body in contemporary arts and digital culture. Its artistic understanding has a multidisciplinary scope, bringing a variety of fields together, like dance, performance, visual arts, design, architecture, new media, engineering and medicine, in order to bring forth a reflection and artistic creation around the issues of the body in its contemporary and technological context. www.bodig.org/
Enstalasyon İşleri için Çağrı
boDig 08 – “ara-yüz(süz)”
İstanbul, 15-25 Eylül 2008
Disiplinlerarası sanatsal yaratım platformu boDig, Uluslararası “Absent Interfaces Lab” projesi çerçevesinde ‘beden ve teknoloji’ üzerine boDig 08 etkinlikler serisini düzenliyor. Projenin uluslararası ortakları arasında L'animal a l'esquena (Celrà/ Girona) http://www.lanimal.org/ ve Centre for Drama Art (Zagreb) http://www.cdu.hr/ bulunuyor.
boDig 08 – “ara-yüz(süz)”
İstanbul, 15-25 Eylül 2008
Disiplinlerarası sanatsal yaratım platformu boDig, Uluslararası “Absent Interfaces Lab” projesi çerçevesinde ‘beden ve teknoloji’ üzerine boDig 08 etkinlikler serisini düzenliyor. Projenin uluslararası ortakları arasında L'animal a l'esquena (Celrà/ Girona) http://www.lanimal.org/ ve Centre for Drama Art (Zagreb) http://www.cdu.hr/ bulunuyor.
boDig 08’de canlı sanatlar ve yeni medya teknolojileri etrafında sahne performansları, enstalasyonlar, sanatçı laboratuarları, atölyeler, toplantılar ve ‘club event’ler yer alıyor. boDig deneysel ve yaratıcı sanat işleri üzerine odaklanmakta ve başvuruda bulunacak olan sanatçıların işlerinde “ara-yüz(süz)” temasına yaklaşımlarını sergilemelerini teşvik etmektedir. Sanatçıların, enstalasyon işleriyle başvurmak için son günleri 15 Ağustos. Seçici kurul, değerlendirmesini yaparken seçilecek işlerde dijital teknolojilerin kullanımına açık, ancak zorunlu olmadan, bedenin bugünün teknolojileriyle şekillenmesine düşünsel ve eleştirel bir tavır getiren sanat işlerine öncelik verecektir. Daha fazla bilgi ve başvuru formu için: boDig 08 Başvuru
Seçici Kurul
Dr. Bernhard Serexhe (Baş Küratör, ZKM- Media Museum)
Philippe Baudelot (Multimedya Danışmanı)
Defne Ayas (Küratör, PERFORMA)
Derya Demir (Art On Stage)
Aylin Kalem (boDig)
boDig hakkında
boDig, çağdaş ve dijital kültürde bedene odaklı İstanbul merkezli 2007’de kurulmuş bir çağdaş sanatlar derneğidir. Dans, performans, plastik sanatlar, tasarım, mimari, yeni medya, mühendislik ve tıp gibi pek çok disiplinlerden yararlanarak, çağdaş ve teknolojik bağlamda beden üzerine düşünsel ve sanatsal yaratıma yönelik çalışır.
Monday, June 2, 2008
An interview on "human writes" with William Forsythe (publ. radikal, 23.05.08)
photo credit: Dominik Mentzos
Çağımızın en önemli koreograflarından William Forsythe İnsan Yazıyor ile izleyiciyi ‘yazamama’ eylemine davet ediyor.
Aylin Kalem
İnsan yazıyor, yazıyor da ne işe yarıyor? Yazı gerçekte, eylemle karşılaştırıldığında ne kadar etkili? William Forsythe, Human Rights / Human Writes’ta olduğu gibi, ‘haklar’ yerine aynı sese sahip ‘yazıyor’ kelimesini yerleştirerek “Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi”ne, yazıya geçirilmesinin 60. yılında zeka kıvraklığıyla bir eleştiri getiriyor. Haklar tüm varlıklara ait, insan ise ürettiği ve kendisini şekillendiren en önemli teknoloji ‘yazı’ ile bunu kağıda döküyor. Peki ya yazı, eylemi ne denli gerçek kılıyor? Yazı, ancak amaç değil de, eylemin gerçekleşmesinde teknolojik bir araç olarak kullanıldığı sürece etkili olabiliyor. Kanunlar yazıyla koyuluyor, bir kere yazıya döküldükten sonra koyulduklarıyla kalıyor, peki ya ne kadar uygulanıyor? ...vaatler karşılıksız kalıyor.
İnsan Hakları bağlamında yazının acizliğini göstermek amacıyla William Forsythe Antrepo no:3’te üzeri beyaz kağıtla kaplı 60 kadar masa yerleştiriyor. Masaların üzerinde hafifçe yazılmış zar zor okunan, bildirgeden bazı cümleler yer alıyor. Dansçıların (ve seyircilerin) görevi ise bu cümleleri okunur olmasa da temsilen görünür kılmak. Bunu yapmak için ise hiçbir zaman yazının gerçekleşemeyeceği imkânsız hareket oyunları kurgulanıyor. Sonunda görünen, sonsuz fiziksel çabanın izleri oluyor. Forsythe, yoğun programı dolayısıyla tek bir röportajı kabul etti:
A.K.: Rights (haklar) ve writes (yazıyor) kelimeleri fonetik olarak aynılar. Yazma hakkı, ifade hakkına göndermede bulunuyor. Dansçıların fiziksel eylemlerinde de alegorik bir boyut mevcut. Örneğin kömür kaleminden üstü başı kirlenen dansçılar işçi sınıfını çağrıştırıyor, ya da bazı şeyleri değiştirmek için kire bulanmak gerekliliğini… Bunun gibi pek çok mecazi anlatımla karşılaşmak mümkün. Bunu anlam üretmede estetik bir seçim olarak mı kullanıyorsunuz?
W.F.: Kesinlikle. Bu gibi durumlar sunulduğunda her eyleme anlam yüklenebiliyor. Buradaki ‘var olmama’ durumunda seyirci için ortaya pek çok anlam çıkabiliyor. İzleyici / okuyucu bu süreçte hareketlere istediği anlamı yükleyebiliyor. Bunu mümkün kılan kullandığımız yöntem. İmkânsız hareketler oluşturma yöntemi sayesinde oluşmayan üzerinden, uçsuz bucaksız anlamlar diyarı seyircinin karşısına seriliyor.
A.K.: Dansçıları bu yazma eylemlerinde nasıl yönlendiriyorsunuz?
W.F.: Gayet basit. Onlara doğaçlamaları sırasında amaçlarında başarısız olmalarını söylüyorum. Başarısızlığa mahkûm olmalarını istiyorum. Bu süreçte fiziksel eylemler önemli olmaya başlıyor. Bu imkânsız yazma sürecine izleyici de davet ediliyor; kimi zaman engelleyerek kimi zamansa engellenerek. Mecaz burada kendini göstermeye başlıyor.
A.K.: Bu çalışmayla insan icadı bir teknoloji olarak yazının kendisini de sorguluyorsunuz. Yazının anlam üretmeye dair belirsizliğinin altını çiziyorsunuz.
W.F.: Kanunlar yazılıyor ama uygulanmıyor. Yazının açık ve net olduğu varsayımı anlamını yitiriyor. Yazı, yasaların eyleme geçmesi anlamına gelmiyor. Bunun için fiziksel eylem gerekiyor.
A.K.: Bu çalışmayı gerçekleştirdiğiniz çeşitli şehirlerde izleyicinin tepkisine ve katılımına dair kayda değer bir farklılık gözlemlediniz mi? Sizce bu fark o şehrin insanlarının yönetimle ilişkisini yansıtıyor mu?
W.F.: Hayır çünkü artık halklar uluslararası olmuş durumda. Kanunlar yerel olarak işliyor gözükse de toplumlar çeşitlilik içerir. Hangi dilli konuşursak konuşalım değişen bir şey yok, kanunlar uluslar üstüdür. Yerellikle çözemezsiniz.
A.K.: Türkiye’de 1 Mayıs kutlamaları olaylı geçti. Küresel bir mesele olan insan haklarının Türkiye özeli hakkında ne düşünüyorsunuz?
W.F.: Bu ABD’nin de meselesi. Savaş karşıtı eylemlerde benzer olaylarla karşılaşıyoruz. Eşim bir savaş karşıtı örgütün üyesi olarak bazı eylemlere katıldı. Evimizin kapısına bir hükümet görevlisi dayandı ve bizim bir listede yer aldığımızı net bir şekilde ifade etti. Düşünebiliyor musunuz burası Amerika... Bu durum her yerde. Fikir ve ifade özgürlüğümüz yok. Ben sadece bir sanatçıyım, hükümet değilim. Ne kadar ürkütücü olabilirim ki. Bu ne büyük bir paranoyadır. İnanılmaz bir durum.
A.K.: Bu çalışma sizin diğer koreografik çalışmalarınızdan oldukça farklı duruyor. Politik bir meseleyi ele aldığınız için mi farklı bir yöntem uyguladınız?
W.F.: Hayır. Bu yaptığımız ‘eksiltme’ stratejisidir. Bu stratejide belli bir estetiği başka bir estetik uğruna eksiltirsiniz; örneğin, bilgi ve donanımınızı zorluk üretmek adına kullanırsınız. Genelde dansta bilginizi kolaylık sağlamak üzere kullanırsınız. Dans sıklıkla fizik kanunlarıyla etkileşime dayanır; bedenin yerçekimiyle olan diyalogu gibi. Burada malzemeyle antagonist bir ilişki kurduk. Bu bağlamda, bu çalışma bizim kullandığımız tekniğin bir uzantısı niteliğinde.
Röportajın sonunda William Forsythe bu buluşmayı istisnai olarak nitelendirip İstanbul’da bu çalışmayı sergiliyor olmaktan dolayı memnuniyetini dile getirdi. 23 ve 24 Mayıs saat 20:30’da Antrepo no:3’te bekleniyorsunuz.
Aylin Kalem
İnsan yazıyor, yazıyor da ne işe yarıyor? Yazı gerçekte, eylemle karşılaştırıldığında ne kadar etkili? William Forsythe, Human Rights / Human Writes’ta olduğu gibi, ‘haklar’ yerine aynı sese sahip ‘yazıyor’ kelimesini yerleştirerek “Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi”ne, yazıya geçirilmesinin 60. yılında zeka kıvraklığıyla bir eleştiri getiriyor. Haklar tüm varlıklara ait, insan ise ürettiği ve kendisini şekillendiren en önemli teknoloji ‘yazı’ ile bunu kağıda döküyor. Peki ya yazı, eylemi ne denli gerçek kılıyor? Yazı, ancak amaç değil de, eylemin gerçekleşmesinde teknolojik bir araç olarak kullanıldığı sürece etkili olabiliyor. Kanunlar yazıyla koyuluyor, bir kere yazıya döküldükten sonra koyulduklarıyla kalıyor, peki ya ne kadar uygulanıyor? ...vaatler karşılıksız kalıyor.
İnsan Hakları bağlamında yazının acizliğini göstermek amacıyla William Forsythe Antrepo no:3’te üzeri beyaz kağıtla kaplı 60 kadar masa yerleştiriyor. Masaların üzerinde hafifçe yazılmış zar zor okunan, bildirgeden bazı cümleler yer alıyor. Dansçıların (ve seyircilerin) görevi ise bu cümleleri okunur olmasa da temsilen görünür kılmak. Bunu yapmak için ise hiçbir zaman yazının gerçekleşemeyeceği imkânsız hareket oyunları kurgulanıyor. Sonunda görünen, sonsuz fiziksel çabanın izleri oluyor. Forsythe, yoğun programı dolayısıyla tek bir röportajı kabul etti:
A.K.: Rights (haklar) ve writes (yazıyor) kelimeleri fonetik olarak aynılar. Yazma hakkı, ifade hakkına göndermede bulunuyor. Dansçıların fiziksel eylemlerinde de alegorik bir boyut mevcut. Örneğin kömür kaleminden üstü başı kirlenen dansçılar işçi sınıfını çağrıştırıyor, ya da bazı şeyleri değiştirmek için kire bulanmak gerekliliğini… Bunun gibi pek çok mecazi anlatımla karşılaşmak mümkün. Bunu anlam üretmede estetik bir seçim olarak mı kullanıyorsunuz?
W.F.: Kesinlikle. Bu gibi durumlar sunulduğunda her eyleme anlam yüklenebiliyor. Buradaki ‘var olmama’ durumunda seyirci için ortaya pek çok anlam çıkabiliyor. İzleyici / okuyucu bu süreçte hareketlere istediği anlamı yükleyebiliyor. Bunu mümkün kılan kullandığımız yöntem. İmkânsız hareketler oluşturma yöntemi sayesinde oluşmayan üzerinden, uçsuz bucaksız anlamlar diyarı seyircinin karşısına seriliyor.
A.K.: Dansçıları bu yazma eylemlerinde nasıl yönlendiriyorsunuz?
W.F.: Gayet basit. Onlara doğaçlamaları sırasında amaçlarında başarısız olmalarını söylüyorum. Başarısızlığa mahkûm olmalarını istiyorum. Bu süreçte fiziksel eylemler önemli olmaya başlıyor. Bu imkânsız yazma sürecine izleyici de davet ediliyor; kimi zaman engelleyerek kimi zamansa engellenerek. Mecaz burada kendini göstermeye başlıyor.
A.K.: Bu çalışmayla insan icadı bir teknoloji olarak yazının kendisini de sorguluyorsunuz. Yazının anlam üretmeye dair belirsizliğinin altını çiziyorsunuz.
W.F.: Kanunlar yazılıyor ama uygulanmıyor. Yazının açık ve net olduğu varsayımı anlamını yitiriyor. Yazı, yasaların eyleme geçmesi anlamına gelmiyor. Bunun için fiziksel eylem gerekiyor.
A.K.: Bu çalışmayı gerçekleştirdiğiniz çeşitli şehirlerde izleyicinin tepkisine ve katılımına dair kayda değer bir farklılık gözlemlediniz mi? Sizce bu fark o şehrin insanlarının yönetimle ilişkisini yansıtıyor mu?
W.F.: Hayır çünkü artık halklar uluslararası olmuş durumda. Kanunlar yerel olarak işliyor gözükse de toplumlar çeşitlilik içerir. Hangi dilli konuşursak konuşalım değişen bir şey yok, kanunlar uluslar üstüdür. Yerellikle çözemezsiniz.
A.K.: Türkiye’de 1 Mayıs kutlamaları olaylı geçti. Küresel bir mesele olan insan haklarının Türkiye özeli hakkında ne düşünüyorsunuz?
W.F.: Bu ABD’nin de meselesi. Savaş karşıtı eylemlerde benzer olaylarla karşılaşıyoruz. Eşim bir savaş karşıtı örgütün üyesi olarak bazı eylemlere katıldı. Evimizin kapısına bir hükümet görevlisi dayandı ve bizim bir listede yer aldığımızı net bir şekilde ifade etti. Düşünebiliyor musunuz burası Amerika... Bu durum her yerde. Fikir ve ifade özgürlüğümüz yok. Ben sadece bir sanatçıyım, hükümet değilim. Ne kadar ürkütücü olabilirim ki. Bu ne büyük bir paranoyadır. İnanılmaz bir durum.
A.K.: Bu çalışma sizin diğer koreografik çalışmalarınızdan oldukça farklı duruyor. Politik bir meseleyi ele aldığınız için mi farklı bir yöntem uyguladınız?
W.F.: Hayır. Bu yaptığımız ‘eksiltme’ stratejisidir. Bu stratejide belli bir estetiği başka bir estetik uğruna eksiltirsiniz; örneğin, bilgi ve donanımınızı zorluk üretmek adına kullanırsınız. Genelde dansta bilginizi kolaylık sağlamak üzere kullanırsınız. Dans sıklıkla fizik kanunlarıyla etkileşime dayanır; bedenin yerçekimiyle olan diyalogu gibi. Burada malzemeyle antagonist bir ilişki kurduk. Bu bağlamda, bu çalışma bizim kullandığımız tekniğin bir uzantısı niteliğinde.
Röportajın sonunda William Forsythe bu buluşmayı istisnai olarak nitelendirip İstanbul’da bu çalışmayı sergiliyor olmaktan dolayı memnuniyetini dile getirdi. 23 ve 24 Mayıs saat 20:30’da Antrepo no:3’te bekleniyorsunuz.
Sunday, May 11, 2008
RemDans ve M.A.K.İ.N. B.D.N TimeOut Istanbul, May 2008
Makinelerdeki bedenler… bedenlerdeki makineler…
santralistanbul’daki Enerji Müzesi RemDans ile bir performans mekanına dönüşüyor.
RemDans Topluluğu’nun koreografı Tuğçe Tuna Uluslararası Istanbul Tiyatro Festivali kapsamında santralistanbul Enerji Müzesi’nde, yeni performans projesi ‘MAKİN. B.D.N’i sergileyecek.
İKSV’nin düzenlediği Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’ne daha önce de katılmıştın.
“RemDans Proje Topluluğu” olarak festivale geçtiğimiz senelerde ‘Phronemophobia’ ve ‘Vertigo/ o.4’ eserlerimiz ile katılmıştık. Bu yıl İKSV İstanbul Uluslararası Tiyatro Fesitvali’nin 16.sına yeni projemiz “MAKİN. B.D.N” isimli disiplinlerarası çağdaş dans projesi ile katılacağız.
Bu proje nerede ve ne zaman gerçekleşecek?
‘MAKİN. B.D.N’ i santralistanbul Enerji Müzesi’nde 24-25 Mayıs 2008 tarihlerinde saat 20.30 da gerçekleştireceğiz. Anahtarı “Makine Beden” olarak başlatılan dış mekan projemiz, santralistanbul Enerji Müzesi “Kontrol Odasında” birikip, 1 No’lu Makine Dairesi Alanı’nda devam edecek.
Bu projenin çıkış noktası nedir?
Mart ayında prömiyerini yaptığımız ‘EKO’ projemizin ardından ‘MAKİN. B.D.N’le birarada olmaya, paylaşmaya ve sorgulamaya devam ediyoruz. “Tamamen makineye dönüşmeden önce, üzerinde olduğum zamanı dinlemeli, sezmeliyim. Çünkü makine sezmez, kurulduğu gibi işler.…Öte yandan aklımda var olan her -şey- hareket halinde..” düşüncesinden yola çıktık.
Neden Enerji Müzesi’nde?
Enerji müzesini gördüğüm zaman, sadece eski, büyük ve enerji üretmeye programlanmış makinelerin hala varlıklarıyla meydan okuması değildi beni etkileyen, aynı zamanda makinaların geçmişi nasıl taşıdıklarını görmek büyüledi beni. Sanki kulağımı biraz daha uzun dayasam makinenin bedenine geçmişin sesini, orada neler olup bittiğini duyacakmışım gibi hissettim.
Enerji Müzesi senin beden anlayışına neler getiriyor?
Bir dönem enerji üretmesi için kurulan bir sistemin iskeleti ve çalışmayan bedenleri ile yanyanayız şimdi. Isımız onları da ısıtıyor. İnsan bedeni ve makinelerin bedenleri… bu arada kalan noktalar çok ilgimi çekiyor…
Beden-makine ilişkisini nasıl tanımlarsın?
Bedenin kendisini de mükemmel bir makine olarak algılıyorum. Mekanik sistemleri, aklı, hafizası, refleksiyle, kendini yenilemesi ve büyütmesi ile.. Demir-ten, kan-makine yağı, kablo-damar, nefes-alan, sıcak-soğuk, durma/çürüme-durma/bekleme, paslanma-yaşlanma, sabitlik-hareket bölünmelerinin ortasında bir zaman ve bir de enerji yalnız başına kalıyor.. Ben de enerjinin akışını izliyorum karar vermeden önce.. Bu iç içe girmişlik kafamda deviniyor. Makine beden-beden makine… Makineye muhtaç beden, akıl olmadan oluşamayacak makine...
Bu ilişkide neyi arıyorsun?
Bedenimiz de oluşan bir enerji türünü başka bir enerjiye dönüştürebilmek, belli bir güçten yararlanarak , “yapmak, etki oluşturmak ve başkalaştırmak” için çeşitli parçalardan oluşan düzeneklerde kendi bütünlüğümüzü araştırıyorum. Hayatımızda olduğu gibi bu alanın içinde, bu kadar makine arasında kişisel yalnızlığımıza, çıplaklığımıza, sessizliğimize, çaresizliğimize odaklanıyorum..
Aklımda birde makineleşmiş durumlar var: Mesela zamansal bir kırılma olmadan farketmediğimiz, düşünmeden, özenmeden, yaşamadan yaptığımız veya yaptırdığımız durumlar var..Rutin-monoton gibi isimle taktığımız..Biraz bu durumlarla ilgileniyorum..Makineleşmiş beden ve duyguları...
‘Makine-beden-enerji’ üçgeninde biz mi birer makineyiz karşımızda duran demir yapı mı makine? Bazen karıştırıyorum..
Bir de projede yer alan diğer isimleri sayarsak…
MAKİN. B.D.N‘de RemDans Proje Topluluğu sanatçıları Çiğdem Agas -Melis Tuzcuoğlu -Tuğçe Tuna- Erdinç Anaz-Emre Karaca-Aslı Bostancı-Ayse Ayter ve Vahit Tuna ‘nın yanı sıra Ses Sanatçısı Sema da yer alacak.
Friday, May 2, 2008
16th International Istanbul Theatre Festival (radikal, May 2008)
16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali, dans/performans programında “görünen ile görünmeyen” arasındaki tezatlığı sosyo-kültürel ve politik bağlamlarda ele alan çalışmalara yer veriyor.
Aylin Kalem
The Forsythe Company’den “İnsan Yazıyor”: Yazının İmkânsızlığı
20. yüzyılın önemli koreograflarından William Forsythe’ın “İnsan Yazıyor” adlı yerleştirme niteliğindeki performans çalışması, kuşkusuz festival programının en çarpıcı işlerinden biri. Bill Forsythe, yirmi yıl boyunca yönettiği Ballett Frankfurt’ta bale tarihine damga vuran pek çok eser yarattı. Topluluğun kapanmasıyla “The Forsythe Company”i kuran koreograf, dansı başka sanat dallarıyla buluşturan bir yaklaşımla sahnenin dışına çıkan işler de üretiyor. Bunlardan biri de 16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında Antrepo no: 3’te sunulan “İnsan Yazıyor”.
1948’de Birleşmiş Milletler Meclisi tarafından imzalanan “Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi” üzerine sanatçının, Columbia Üniversitesi Hukuk profesörlerinden Kendall Thomas ile birlikte yürüttüğü bu proje, 60 yıl sonra bildirgede yazılı maddelerin hala gerçekte uygulanıp uygulanmadığına dikkat çekiyor. İngilizcedeki “Human Rights / Human Writes”ta olduğu gibi aynı sesi içeren farklı iki kelimenin bu politik bağlamdaki ikircikliğinin de altını çiziyor. Toplulukların kendi haklarını oluşturmak üzere yaşadıkları süreci yansıtan; toplumda sosyo-kültürel, politik, ekonomik ayırımcı pek çok etmenin hakları sınırladığı gerçeğini vurgulayan; bu hakların oluşturulma sürecindeki çabayı, kayıpları, ayıbı çarpıcı bir fiziksellikle sunan Forsythe, haklar ve yazım arasındaki ilişkiyi ‘imkânsız’ kavramı üzerinden işliyor. Bedenlerin imkânsızı başarmaya yönelik fiziksel çabaları mekânda izler bırakarak yazma eyleminin sürecini, tarihçesini yansıtıyor.
Üzeri beyaz kâğıtla kaplı, düzenli bir biçimde sıralanmış 60 kadar masa; üzerlerinde hafifçe yazılmış “Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi”nden bazı cümleler var. Belli belirsiz okunmaları, bu hakların gerçekte ne kadar uygulandığını da sorguluyor. Seyirci, masaların arasında serbestçe dolaşarak dansçıların bu cümleleri görünür bir biçimde yazmak adına, “imkânsız olan” üzerine kurgulanmış dolaylı hareket doğaçlamalarını izliyor; onlara yardım ediyor, eyleme katılıyor. Kömür kalemler ve iplerle 3 saat boyunca süren bu kolektif performansın sonunda vücutlar ve mekân kapkara oluyor. Bu dönüşüm, bir şeyleri değiştirmek için elin kire bulaşması gerekliliğinin de altını çiziyor sanki.
Bu politik bağlam içinde Forsythe’ın ortaya çıkardığı hareket oyunları, performans sanatı tarihçesinde 50’lerden 70’lere damgasını vuran Jackson Pollock, Yves Klein ve Stuart Brisley gibi sanatçıların performanslarına da göndermede bulunuyor. Ortaya çıkan üründen çok eylemin fizikselliğinden doğan, bedensel katılımın niteliğiyle kendini gösteren, politik bir duruşu simgeleyen performans süreci önem kazanıyor. Burada da hiçbir yazma eyleminin doğrudan gerçekleşmediği, bedenlerin birbirlerini engellediği, kullanılan araç ve yöntemlerin yazımı imkânsız kılarken pek çok imgenin alegorik anlatımı beslediği görülüyor. Tebeşirleri masaya atarak veya çarparak, iki kalemle bir tebeşiri sabit tutmaya çalışarak veya bedenin farklı bölümleriyle kalemi sıkıştırarak, kömür tozlarını silkeleyerek, kalemi iplerle farklı yönlere çekerek oluşturulan eylemler siyasi tarihe ait pek çok sahneyi anımsatıyor. Kapkara olmuş eller ve vücutlar, işçi sınıfının direnişe karşı kan ve terle yılmayan çabasını, kolektif hareketle bir nebze olsun bu yolda ilerleyişini yansıtıyor adeta.
Kavramsal boyutta ise Forsythe bu çalışmasıyla, insanın icat ettiği en belirgin teknoloji olarak yazıyı da sorguluyor. Yazının anlam üretmeye dair ikircikli yapısını, potansiyel ve güncel gerçeklik arasındaki tezat ilişkiyle sunuyor. Bedensel gerçekliğin anlam üretme bakımından yazı karşısındaki zaferini yazının imkânsızlığını öne sürerek gösteriyor.
Bu kolektif eyleme katılmak izleyicinin inisiyatifinde. 23 ve 24 Mayıs, Cuma ve Cumartesi 20:30’da Antrepo no:3’te 3 saat boyunca mekana girip çıkma serbestliğinde ister izleyici ister katılımcı olabilirsiniz.
Silinmiş Mesajlar / BADco
Festival’de yer alan bir başka yabancı konuk BADco. Zagrebli topluluk “Silinmiş Mesajlar”da, toplumsal bağlamda grupların birlikte hareket etme eğilimini inceleyen bir yapı sunuyor. Dansçıların ve izleyicilerin aynı mekânı paylaştıkları bir düzenekte “sosyo-evrimsel” olarak nitelendirdikleri oyunun kurallarını 5 koreografik unsurla belirliyorlar. Bunlar; hareket, mekân, hareket biçimi, imge, ilişki. Bu parametrelerin kişisel alan ve hiyerarşik düzen oluşturmada grup üzerinde bulaşıcı bir etki yarattığı savından yola çıkarak kalabalığın mekândaki devinimini, bilgisayarda eş-zamanlı işleyerek ekrana yansıtıyorlar. Dansçılar mekândaki kalabalıktan dolayı performansı genel olarak algılayamayan seyircinin kitlesel hareketini etkilemeye çalışırken izleyiciyi de dolaylı bir etkileşime davet etmiş oluyorlar. 30 ve 31 Mayıs, Cuma ve Cumartesi 18:30’da garajistanbul’da...
harS / Aydın Teker
Aydın Teker, bir arp ve dansçı arasındaki ilişki çeşitliliğinden yola çıkarak düşsel bir dünyanın kapılarını aralıyor. Eski bir arpçı ve dansçı olan Ayşe Orhon ile birlikte bir laboratuar projesi niteliğinde geliştirdiği bu çalışmada bedenin dönüşümünü, bu müzik atletiyle bileşimi üzerinden işliyor. Arpın mekânda geometrik konumunu bedenle ilişkilendirerek çeşitlendirirken durağan imgesini bozuyor ve ona olası bambaşka kimlikler yüklenmesini sağlıyor. Bu süreçte, arp kimi zaman bedenin fiziksel ve sessel uzantısı, kimi zaman dansçının mekânı oluyor. Performatif yerleştirme niteliğinde sunulan harS’ta iki kütle arasındaki hayret verici ilişkiler birbiri ardına izleyicinin gözleri önüne seriliyor. 22 – 23 Mayıs Perşembe – Cuma 20:30’da ve 24 Mayıs Cumartesi 15:30’da garajistanbul’da…
MAKİN. B.D.N / RemDans Proje Topluluğu
RemDans Projesi’nin koreografı Tuğçe Tuna bedenin kendisini de mükemmel bir makine olarak ele aldığı bu çalışmasında işleyişten doğan enerjiye odaklanıyor. santralistanbul’un “Enerji Müzesi”nde sergilenmek üzere oluşturulan bu performansta, demir/ten, kan/makine yağı, kablo/damar, nefes/alan, sıcak/soğuk, durma/çürüme, durma/bekleme, paslanma/yaşlanma, sabitlik/hareket gibi olguların etrafında “yapmak, etki oluşturmak ve başkalaştırmak” kavramlarını araştırıyor. Tuğçe Tuna “Makine-beden-enerji üçgeninde biz mi birer makineyiz karşımızda duran demir yapı mı makine? Bazen karıştırıyorum” diyor. 24 – 25 Mayıs Cumartesi – Pazar 20:30’da santralistanbul’da…
Tersi Düz: Marika’nın Masalı
Talin Büyükkürkciyan bu çalışmasını daha önce gerçekleştirdiği “Tepetaklak”ın bir devamı gibi görüyor. Sahnede garip formlar alan ‘yaratıklar’, çeşitli insansal durumları sergiliyor. Doğumlarından itibaren birbirleri arasındaki ilişki oyunları ve oluşturdukları sosyal düzen içindeki rolleri çocuksu bir yaklaşımla üç dansçı tarafından yorumlanıyor. Koreograf bu çalışmada yapılandırılmış düzeni sorgulayarak düzene ters düşenin de olasılıkları dahilinde olduğunu hatırlatıyor. Algıladığımızın ötesinde bir dünyanın da var olabileceğine işaret ediyor. 25 Mayıs Pazar 18:30’da Haldun Taner Sahnesi’nde…
İlişiksiz Temas / Subvoid Dans Tiyatrosu
Subvoid Dans Tiyatrosu maddenin somut bir gerçekliği olmadığı, bedenin de beyinde oluşan bir görüntü olduğu ve herkesin aslında kendi beynindeki ekranı izlediği savından yola çıkarak projelerini gerçekleştiriyor. Koreograf/dansçı Ayşegül Güryüksel, neden-sonuç ilişkisinin çizgisel zamansallığını ortadan kaldırdığı “İlişkisiz Temas”ta, birey üzerinde oluşturulan baskı, yasak ve yaptırımları bir kadının dünyasından sorguluyor. Çeşitli olasılıkların aynı anda yaşandığı, zihinde oluşturulan dünyanın bu olasılıklardan sadece biri olduğuna işaret eden bu çalışma ‘paradoksal bir yolculuk’ niteliğinde. 2006 yılında kurulan topluluk deneysel film alanında da üretiyor. Ayşegül Güryüksel’in “Nobody’s Pet” adlı kısa filmi 2007’de New York International Independent Film Festivali’nde “Best International Avant Garde Film” ödülü aldı ve son olarak da 2008 Cannes Film Festivali’nin katalogunda yer aldı. “İlişkisiz Temas” 21 Mayıs Çarşamba 20:30’da Haldun Taner Sahnesi’nde İstanbul seyircisiyle buluşuyor.
Sonsuza İskele
“Sonsuza İskele” Türkiye’nin ilk kuşak dansçılarından Kaya İlhan’a adanan bir proje. Kaya İlhan çeşitli kurumlarda verdiği modern dans eğitimini yaratıcılığa odaklı geliştirdi. Eminönü Halk Eğitim Merkezi’nde hareket laboratuarını birlikte yürüttüğü genç kuşak dansçı/eğitmenler, sanatçının tutku ve deneyimlerinden yola çıkarak Kaya İlhan projesinde bir araya geldiler. 1960’lardan bu yana, politik ve sosyal olaylar çerçevesinde, dünya tarihinde önemli yere sahip kadınların kimliklerinden yola çıkılarak hazırlanan bu proje sanatçıya bir saygı niteliğinde. 27 Mayıs Salı 20:30’da Kenter Tiyatrosu’nda izlenebilir.
Engin-ar / Çıplak Ayaklar Kumpanyası
Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın Fransız hiphop topluluğu C dans C ile ortaklaşa geliştirdikleri bu proje, aynı evde bir parti sırasında bir araya gelen 8 kişinin birbirleri arasında geçen ilişkileri üzerine. 8 kişinin sekizin katları şeklinde büyüyen kişilikleri, görünen ve görünmeyen arasındaki tezatlıklar kadın bakış açısıyla ele alınıyor. Çağdaş dansla ‘hiphop’un iç içe geçtiği, teatral öğeler taşıyan ‘sonsuz namus’ veya ‘engin-ar’, tabular dışında bireysel gerçekliklerin öne sürüldüğü sosyal bir eleştiri sunuyor. 29 Mayıs Perşembe saat 20.30 ve 30 Mayıs Cuma saat 18.30’da Aziz Nesin Sahnesi’nde…
Atrofi 1 İsimler Evi / Ayrin Ersöz
İsimler Evi’ni Ayrin Ersöz planladığı bir üçlemenin ilki olarak sunuyor. Hakikat ile kimlik arasındaki mesafeyi 'gerileme' (atrofi) olarak ele alıyor. Değişmeyen bireye rağmen bulunduğu coğrafyaya göre değiştirilen isimler, sanatçının kişisel tarihi ve belleğinin yansımaları. Atrofi, tıp biliminde kullanılan bir terim olarak hücrelerin sayısının azalması ve organların küçülmesi, körelmesi ile kendini gösteren bir 'gerileme' anlamına geliyor. Daha önce 'normal' olan organik bir şeyin daha çok dışsal dinamiklerle gerilemesine ve sonunda kısmen veya tamamen körelmesine işaret ediyor. Bu şekilde ele alındığında atrofi kavramının tıp biliminden ödünç alınarak sosyal bilimlere dolayısıyla tarihe, topluma, insan ilişkilerine uygulanabileceğini düşünen Ersöz, pek çok gerileme örneğinin yer aldığı tarihi, adeta bir atrofi tarlasına benzetiyor. Sanatçı bu çalışmada; etnik asimilasyon, zorunlu göç, aşk-evlilik, yeni bir dansın koreografisi gibi çeşitli nedenlerle 5 kez değişen ismi üzerinden, Italo Calvino, Eduardo Galeano, Herakleitos, Jacques Lacan, Milan Kundera, Michel Foucault, Tomris Uyar ve Tevrat’tan esinlenerek hazırladığı metnin yanı sıra interaktif video, müzik ve dansa yer veriyor. 28 Mayıs Çarşamba 20:30 ve 29 Mayıs Perşembe 18:30’da Fransız Kültür Merkezi’nde izlenebilir.
Yüzleşme / İstanbul Dans Tiyatrosu
Yüzleşme, Geyvan McMillen’ın R.M.Rilke’nin Duino Ağıtları 9. şiirinden etkilenerek yola çıktığı bir çalışması. İnsanın varoluşunda kendine ait yaşam sürecindeki, istenen veya istenmeyen olaylar ve rastlantılarla yüzleşmesini konu alıyor. İnsana, bir tek defaya mahsus olarak verilen yaşam sürecinde mutluluk ve mutsuzluğun aynı anda yaşandığı olayları soyut bir biçimde, disiplinler arası bir yaklaşımla, alternatif sahneleme tekniklerini araştırarak kurguluyor. Geyvan McMillen İDT dansçılarıyla birlikte dansı, tiyatro ve enstalasyonla besleyerek izleyici de dahil eden bir program hazırlıyor. 2 ve 3 Haziran, Pazartesi ve Salı, 20:30’da garajistanbul’da…
Aylin Kalem
The Forsythe Company’den “İnsan Yazıyor”: Yazının İmkânsızlığı
20. yüzyılın önemli koreograflarından William Forsythe’ın “İnsan Yazıyor” adlı yerleştirme niteliğindeki performans çalışması, kuşkusuz festival programının en çarpıcı işlerinden biri. Bill Forsythe, yirmi yıl boyunca yönettiği Ballett Frankfurt’ta bale tarihine damga vuran pek çok eser yarattı. Topluluğun kapanmasıyla “The Forsythe Company”i kuran koreograf, dansı başka sanat dallarıyla buluşturan bir yaklaşımla sahnenin dışına çıkan işler de üretiyor. Bunlardan biri de 16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında Antrepo no: 3’te sunulan “İnsan Yazıyor”.
1948’de Birleşmiş Milletler Meclisi tarafından imzalanan “Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi” üzerine sanatçının, Columbia Üniversitesi Hukuk profesörlerinden Kendall Thomas ile birlikte yürüttüğü bu proje, 60 yıl sonra bildirgede yazılı maddelerin hala gerçekte uygulanıp uygulanmadığına dikkat çekiyor. İngilizcedeki “Human Rights / Human Writes”ta olduğu gibi aynı sesi içeren farklı iki kelimenin bu politik bağlamdaki ikircikliğinin de altını çiziyor. Toplulukların kendi haklarını oluşturmak üzere yaşadıkları süreci yansıtan; toplumda sosyo-kültürel, politik, ekonomik ayırımcı pek çok etmenin hakları sınırladığı gerçeğini vurgulayan; bu hakların oluşturulma sürecindeki çabayı, kayıpları, ayıbı çarpıcı bir fiziksellikle sunan Forsythe, haklar ve yazım arasındaki ilişkiyi ‘imkânsız’ kavramı üzerinden işliyor. Bedenlerin imkânsızı başarmaya yönelik fiziksel çabaları mekânda izler bırakarak yazma eyleminin sürecini, tarihçesini yansıtıyor.
Üzeri beyaz kâğıtla kaplı, düzenli bir biçimde sıralanmış 60 kadar masa; üzerlerinde hafifçe yazılmış “Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi”nden bazı cümleler var. Belli belirsiz okunmaları, bu hakların gerçekte ne kadar uygulandığını da sorguluyor. Seyirci, masaların arasında serbestçe dolaşarak dansçıların bu cümleleri görünür bir biçimde yazmak adına, “imkânsız olan” üzerine kurgulanmış dolaylı hareket doğaçlamalarını izliyor; onlara yardım ediyor, eyleme katılıyor. Kömür kalemler ve iplerle 3 saat boyunca süren bu kolektif performansın sonunda vücutlar ve mekân kapkara oluyor. Bu dönüşüm, bir şeyleri değiştirmek için elin kire bulaşması gerekliliğinin de altını çiziyor sanki.
Bu politik bağlam içinde Forsythe’ın ortaya çıkardığı hareket oyunları, performans sanatı tarihçesinde 50’lerden 70’lere damgasını vuran Jackson Pollock, Yves Klein ve Stuart Brisley gibi sanatçıların performanslarına da göndermede bulunuyor. Ortaya çıkan üründen çok eylemin fizikselliğinden doğan, bedensel katılımın niteliğiyle kendini gösteren, politik bir duruşu simgeleyen performans süreci önem kazanıyor. Burada da hiçbir yazma eyleminin doğrudan gerçekleşmediği, bedenlerin birbirlerini engellediği, kullanılan araç ve yöntemlerin yazımı imkânsız kılarken pek çok imgenin alegorik anlatımı beslediği görülüyor. Tebeşirleri masaya atarak veya çarparak, iki kalemle bir tebeşiri sabit tutmaya çalışarak veya bedenin farklı bölümleriyle kalemi sıkıştırarak, kömür tozlarını silkeleyerek, kalemi iplerle farklı yönlere çekerek oluşturulan eylemler siyasi tarihe ait pek çok sahneyi anımsatıyor. Kapkara olmuş eller ve vücutlar, işçi sınıfının direnişe karşı kan ve terle yılmayan çabasını, kolektif hareketle bir nebze olsun bu yolda ilerleyişini yansıtıyor adeta.
Kavramsal boyutta ise Forsythe bu çalışmasıyla, insanın icat ettiği en belirgin teknoloji olarak yazıyı da sorguluyor. Yazının anlam üretmeye dair ikircikli yapısını, potansiyel ve güncel gerçeklik arasındaki tezat ilişkiyle sunuyor. Bedensel gerçekliğin anlam üretme bakımından yazı karşısındaki zaferini yazının imkânsızlığını öne sürerek gösteriyor.
Bu kolektif eyleme katılmak izleyicinin inisiyatifinde. 23 ve 24 Mayıs, Cuma ve Cumartesi 20:30’da Antrepo no:3’te 3 saat boyunca mekana girip çıkma serbestliğinde ister izleyici ister katılımcı olabilirsiniz.
Silinmiş Mesajlar / BADco
Festival’de yer alan bir başka yabancı konuk BADco. Zagrebli topluluk “Silinmiş Mesajlar”da, toplumsal bağlamda grupların birlikte hareket etme eğilimini inceleyen bir yapı sunuyor. Dansçıların ve izleyicilerin aynı mekânı paylaştıkları bir düzenekte “sosyo-evrimsel” olarak nitelendirdikleri oyunun kurallarını 5 koreografik unsurla belirliyorlar. Bunlar; hareket, mekân, hareket biçimi, imge, ilişki. Bu parametrelerin kişisel alan ve hiyerarşik düzen oluşturmada grup üzerinde bulaşıcı bir etki yarattığı savından yola çıkarak kalabalığın mekândaki devinimini, bilgisayarda eş-zamanlı işleyerek ekrana yansıtıyorlar. Dansçılar mekândaki kalabalıktan dolayı performansı genel olarak algılayamayan seyircinin kitlesel hareketini etkilemeye çalışırken izleyiciyi de dolaylı bir etkileşime davet etmiş oluyorlar. 30 ve 31 Mayıs, Cuma ve Cumartesi 18:30’da garajistanbul’da...
harS / Aydın Teker
Aydın Teker, bir arp ve dansçı arasındaki ilişki çeşitliliğinden yola çıkarak düşsel bir dünyanın kapılarını aralıyor. Eski bir arpçı ve dansçı olan Ayşe Orhon ile birlikte bir laboratuar projesi niteliğinde geliştirdiği bu çalışmada bedenin dönüşümünü, bu müzik atletiyle bileşimi üzerinden işliyor. Arpın mekânda geometrik konumunu bedenle ilişkilendirerek çeşitlendirirken durağan imgesini bozuyor ve ona olası bambaşka kimlikler yüklenmesini sağlıyor. Bu süreçte, arp kimi zaman bedenin fiziksel ve sessel uzantısı, kimi zaman dansçının mekânı oluyor. Performatif yerleştirme niteliğinde sunulan harS’ta iki kütle arasındaki hayret verici ilişkiler birbiri ardına izleyicinin gözleri önüne seriliyor. 22 – 23 Mayıs Perşembe – Cuma 20:30’da ve 24 Mayıs Cumartesi 15:30’da garajistanbul’da…
MAKİN. B.D.N / RemDans Proje Topluluğu
RemDans Projesi’nin koreografı Tuğçe Tuna bedenin kendisini de mükemmel bir makine olarak ele aldığı bu çalışmasında işleyişten doğan enerjiye odaklanıyor. santralistanbul’un “Enerji Müzesi”nde sergilenmek üzere oluşturulan bu performansta, demir/ten, kan/makine yağı, kablo/damar, nefes/alan, sıcak/soğuk, durma/çürüme, durma/bekleme, paslanma/yaşlanma, sabitlik/hareket gibi olguların etrafında “yapmak, etki oluşturmak ve başkalaştırmak” kavramlarını araştırıyor. Tuğçe Tuna “Makine-beden-enerji üçgeninde biz mi birer makineyiz karşımızda duran demir yapı mı makine? Bazen karıştırıyorum” diyor. 24 – 25 Mayıs Cumartesi – Pazar 20:30’da santralistanbul’da…
Tersi Düz: Marika’nın Masalı
Talin Büyükkürkciyan bu çalışmasını daha önce gerçekleştirdiği “Tepetaklak”ın bir devamı gibi görüyor. Sahnede garip formlar alan ‘yaratıklar’, çeşitli insansal durumları sergiliyor. Doğumlarından itibaren birbirleri arasındaki ilişki oyunları ve oluşturdukları sosyal düzen içindeki rolleri çocuksu bir yaklaşımla üç dansçı tarafından yorumlanıyor. Koreograf bu çalışmada yapılandırılmış düzeni sorgulayarak düzene ters düşenin de olasılıkları dahilinde olduğunu hatırlatıyor. Algıladığımızın ötesinde bir dünyanın da var olabileceğine işaret ediyor. 25 Mayıs Pazar 18:30’da Haldun Taner Sahnesi’nde…
İlişiksiz Temas / Subvoid Dans Tiyatrosu
Subvoid Dans Tiyatrosu maddenin somut bir gerçekliği olmadığı, bedenin de beyinde oluşan bir görüntü olduğu ve herkesin aslında kendi beynindeki ekranı izlediği savından yola çıkarak projelerini gerçekleştiriyor. Koreograf/dansçı Ayşegül Güryüksel, neden-sonuç ilişkisinin çizgisel zamansallığını ortadan kaldırdığı “İlişkisiz Temas”ta, birey üzerinde oluşturulan baskı, yasak ve yaptırımları bir kadının dünyasından sorguluyor. Çeşitli olasılıkların aynı anda yaşandığı, zihinde oluşturulan dünyanın bu olasılıklardan sadece biri olduğuna işaret eden bu çalışma ‘paradoksal bir yolculuk’ niteliğinde. 2006 yılında kurulan topluluk deneysel film alanında da üretiyor. Ayşegül Güryüksel’in “Nobody’s Pet” adlı kısa filmi 2007’de New York International Independent Film Festivali’nde “Best International Avant Garde Film” ödülü aldı ve son olarak da 2008 Cannes Film Festivali’nin katalogunda yer aldı. “İlişkisiz Temas” 21 Mayıs Çarşamba 20:30’da Haldun Taner Sahnesi’nde İstanbul seyircisiyle buluşuyor.
Sonsuza İskele
“Sonsuza İskele” Türkiye’nin ilk kuşak dansçılarından Kaya İlhan’a adanan bir proje. Kaya İlhan çeşitli kurumlarda verdiği modern dans eğitimini yaratıcılığa odaklı geliştirdi. Eminönü Halk Eğitim Merkezi’nde hareket laboratuarını birlikte yürüttüğü genç kuşak dansçı/eğitmenler, sanatçının tutku ve deneyimlerinden yola çıkarak Kaya İlhan projesinde bir araya geldiler. 1960’lardan bu yana, politik ve sosyal olaylar çerçevesinde, dünya tarihinde önemli yere sahip kadınların kimliklerinden yola çıkılarak hazırlanan bu proje sanatçıya bir saygı niteliğinde. 27 Mayıs Salı 20:30’da Kenter Tiyatrosu’nda izlenebilir.
Engin-ar / Çıplak Ayaklar Kumpanyası
Çıplak Ayaklar Kumpanyası’nın Fransız hiphop topluluğu C dans C ile ortaklaşa geliştirdikleri bu proje, aynı evde bir parti sırasında bir araya gelen 8 kişinin birbirleri arasında geçen ilişkileri üzerine. 8 kişinin sekizin katları şeklinde büyüyen kişilikleri, görünen ve görünmeyen arasındaki tezatlıklar kadın bakış açısıyla ele alınıyor. Çağdaş dansla ‘hiphop’un iç içe geçtiği, teatral öğeler taşıyan ‘sonsuz namus’ veya ‘engin-ar’, tabular dışında bireysel gerçekliklerin öne sürüldüğü sosyal bir eleştiri sunuyor. 29 Mayıs Perşembe saat 20.30 ve 30 Mayıs Cuma saat 18.30’da Aziz Nesin Sahnesi’nde…
Atrofi 1 İsimler Evi / Ayrin Ersöz
İsimler Evi’ni Ayrin Ersöz planladığı bir üçlemenin ilki olarak sunuyor. Hakikat ile kimlik arasındaki mesafeyi 'gerileme' (atrofi) olarak ele alıyor. Değişmeyen bireye rağmen bulunduğu coğrafyaya göre değiştirilen isimler, sanatçının kişisel tarihi ve belleğinin yansımaları. Atrofi, tıp biliminde kullanılan bir terim olarak hücrelerin sayısının azalması ve organların küçülmesi, körelmesi ile kendini gösteren bir 'gerileme' anlamına geliyor. Daha önce 'normal' olan organik bir şeyin daha çok dışsal dinamiklerle gerilemesine ve sonunda kısmen veya tamamen körelmesine işaret ediyor. Bu şekilde ele alındığında atrofi kavramının tıp biliminden ödünç alınarak sosyal bilimlere dolayısıyla tarihe, topluma, insan ilişkilerine uygulanabileceğini düşünen Ersöz, pek çok gerileme örneğinin yer aldığı tarihi, adeta bir atrofi tarlasına benzetiyor. Sanatçı bu çalışmada; etnik asimilasyon, zorunlu göç, aşk-evlilik, yeni bir dansın koreografisi gibi çeşitli nedenlerle 5 kez değişen ismi üzerinden, Italo Calvino, Eduardo Galeano, Herakleitos, Jacques Lacan, Milan Kundera, Michel Foucault, Tomris Uyar ve Tevrat’tan esinlenerek hazırladığı metnin yanı sıra interaktif video, müzik ve dansa yer veriyor. 28 Mayıs Çarşamba 20:30 ve 29 Mayıs Perşembe 18:30’da Fransız Kültür Merkezi’nde izlenebilir.
Yüzleşme / İstanbul Dans Tiyatrosu
Yüzleşme, Geyvan McMillen’ın R.M.Rilke’nin Duino Ağıtları 9. şiirinden etkilenerek yola çıktığı bir çalışması. İnsanın varoluşunda kendine ait yaşam sürecindeki, istenen veya istenmeyen olaylar ve rastlantılarla yüzleşmesini konu alıyor. İnsana, bir tek defaya mahsus olarak verilen yaşam sürecinde mutluluk ve mutsuzluğun aynı anda yaşandığı olayları soyut bir biçimde, disiplinler arası bir yaklaşımla, alternatif sahneleme tekniklerini araştırarak kurguluyor. Geyvan McMillen İDT dansçılarıyla birlikte dansı, tiyatro ve enstalasyonla besleyerek izleyici de dahil eden bir program hazırlıyor. 2 ve 3 Haziran, Pazartesi ve Salı, 20:30’da garajistanbul’da…
Subscribe to:
Posts (Atom)