Wednesday, September 12, 2007

Visitations: Kürasyonla doğan bir parça


photo: Raphaël Pierre


Aylin Kalem

iDANS’ta, çağdaş koreografi yazımını araştıran, sorgulayan, yeni öneri getiren çalışmalardan biri de Julia Cima’nın Visitations’ı. Her ne kadar, genel bakışta, klişeleşmiş ya da dans çevresinde herkesçe bilinen bir hareket dağarcığı sunsa da, Cima aslında bir dansçının kendi disiplininin tarihiyle ve kendine biçtiği mirasıyla yüzleştiği, neredeyse bir küratör gibi derleyip kendi bedeniyle sunduğu bir çalışma sergiliyor. 20. yüzyıl modern ve çağdaş dansının yapı taşlarına bir seri ziyareti şeklinde, dansın belleğini oluşturduğu bu sergisel çalışmada Valeska Gert, Isadora Duncan, Vaslav Nijinsky, Tatsumi Hijikata, Merce Cunningham, Maurice Béjart, Dominique Bagouet gibi koreografların parçalarını ve hareket dağarcıklarını yeniden ele alıp yorumlayarak yeni bir dramaturjiyle, bugün içerisinde değerlendiriyor. Dans tarihinin kendi bedeniyle bir ‘okuma’sını yapıyor.

“Çeşitli bağlamlarda dansettikten sonra, artık farklı dönem ve ülkelerdeki belli hareket sistemleri üzerine çalışma gereği ve arzusunu hissediyorum. Salt yorumun zorluğu ile tanışmak istiyorum. Her ne kadar bu danslar ne benim için ne de benimle birlikte yaratılmamış olsalar da, bunları bana ait kılıyorum. Bedenlerin ve hareket dizgilerinin geldikleri ülkelere ve dönemlere göre şekillendikleri bilincini taşıyarak onları nasıl hala canlı kılabileceğimi bulmalıyım. Bu soloları sevdiğim için seçtim. Çeşitli dansların yelpazesi sayesinde öne çıkmayı amaçlamadım. Umarım tarihe yaptığım bu sıçrayış, bu solo dansların kendi dönemlerinde olduğu gibi, hareketin sonsuz zenginliğinin ve çeşitliliğinin açığa çıkmasına neden olur.” (1)

Visitations farklı kimliklerde izlenebilecek bir parça:

Bir araştırmacı için, 20. yüzyıl sanat ve estetik tarihi arşivi. Çeşitli koreografların farklı dönemlerde faklı estetik anlayışlarını yansıttıkları bir dans tarihi kaynağı. Sadece dans öğrencilerinin değil, genel olarak sanat ve tarih öğrencilerinin yararlanacağı bir çalışma.

Bir eleştirmen için, postmodern bağlamda çeşitli zamanlara ve yerlere ait estetiklerin bir arada sunulduğu mimari bir yapıyı andırıyor; ya da Tom Stoppard’ın Travesties’ini, ya da orijinal kostüm, teknik ve mekan tasarımından arındırıp özü, belki de evrenselliği? veya zamansızlığı? ortaya çıkarmak isteyen postmodern bir film gibi. ‘Bricolage’ ve ‘pastiche’ niteliğindeki bu yeniden ziyarette kendi dönemlerine damgasını vuran dans biçimleri bugünün bakışıyla hala bir şey ifade ediyor mu, yoksa gerek estetik gerekse bağlam-içerik bakımından dönemleri dahilinde mi değerlendirilmeliler? Tüm bu tarihin tek bedende peş peşe sunulması ‘solo’ kavramının içinde barınan ‘çokluğu’ da çağrıştırıyor.

Bir koreograf için, bu çalışma yaratımın kendisini sorguluyor. Var olan ve daha önce başkaları tarafından kurgulanmış hareket dizgileriyle bir koreograf nasıl bir ilişki kurabilir? Bu süreç çağdaş yaratıma ne gibi açılımlar sağlayabilir? Hala bir yaratımdan söz edebilir miyiz? Ya da aslında Roland Barthes’ın önerdiği, bir edebiyat metninin ancak sözlükte bulunan kelimelerden ve zaten kullanılan deyişlerden oluştuğu düşüncesi gibi, bir dans yaratımının da zaten var olan dağarcıktan oluşabileceğini, bağlamından arındırılıp başka bir anlam oluşturabileceğinden yola çıkılabilinir mi? Böyle bir çalışmada koreograf için ‘auteur’ kavramından bahsetmek mümkün mü?

Bir dansçı için, Julia Cima 20. yüzyıl dans tekniklerinin birinden ötekine müthiş bir rahatlıkla geçmesi hayranlık uyandırıcı. Bir bedende farklı estetik ve teknikleri barındırmak dansçı için daha ne gibi olasılıkların kapılarını açabilir?

Bir ‘çağdaş sanat’ izleyicisi için, bireysel bir dans kürasyonuyla oluşturulmuş, dansçının bedeninde içselleştirdiği canlı bir sergi.

Ve şu soruyu getiriyor: Tarih mi bize yoksa biz mi tarihe aitiz?


(1) Julia Cima, http://edna-edna.blogspot.com/

aKabı nihayet İstanbul’da sahneleniyor...

Aylin Kalem

Türkiye’deki çağdaş dansın öncü ismi Aydın Teker’in aKabı adlı uluslararası ortak yapımı 2005 yılından beri Avrupa’nın çeşitli festivallerinde sergileniyor, Türkiye’den bir çağdaş dans örneği olarak ilgiyle kabul görüyor. Türk seyircisi ise nihayet iki yıl gecikmeli olarak bu çalışmayı izleme fırsatını 23 ve 24 Eylül’de yakalayacak. aKabı Bimeras Kültür Vakfı’nın düzenlediği iDANS çağdaş dans ‘solo’ festivalinin açılış gösterisi olarak programda yer alıyor.

aKabı’nın yapımı Bimeras (İstanbul), Alkantara (Lizbon) ve Spielzeiteuropa Berliner Festspiele (Berlin) işbirliğiyle gerçekleştirildi. Provalar yaklaşık iki yıl sürdü. Aydın Teker dansçılarıyla bir tür laboratuar niteliğinde bir çalışma süreci yaşadı. Teker, öncelikle üretim sürecine ortaya bir sorun koyarak başladı ve bundan sonra da birlikte bu sorunla başa çıkma yöntemleri geliştirdiler. aKabı’nın temelini bu sorun oluşturuyor: Yüksek ve alışılmışın dışında şekillenmiş platformda ayakkabılar. Değil hareket etmek üzerinde durabilmenin bile güç olduğu bu ayakkabılar dansçıları oldukça zorlamış: bu ayakkabılar protez niteliğinde eklemlenmişler, dansçıların kasları bu ağır uzuvlarla biçim değiştirmiş, bedenlerinin algısı değişmiş, fiziksel ve duygusal olarak çöküş yaşanmış ve ortaya oldukça ‘garip’, ‘yabancı’ hareket tekniği olan yaratıklar çıkmış.

İstanbul’da 2005 kışında prova aşamasında ve daha sonra 2006 Temmuz’unda Fransa’da Montpellier Dans Festivali’nde izlediğim bu çalışma, seyretmeye başladığımdan itibaren zihnimde pek çok imgenin harekete geçmesine neden oldu. Kendimi tarih boyunca insanın yeryüzünde kendine bir hayat oluşturması, fiziksel koşullara ayak uydurarak gelişmesi, bunun içinde varlığını sürdürebilmesi, sürekli bir dönüşüm süreci yaşayarak çabalamaktan vaz geçmemesi gibi pek çok çağrışım bombardımanı içinde buldum: oyun, bu hikayeyi anlattığı için değil, aksine soyut bir minimalizm içinde herkes için başka anlamlar doğuracak imge zenginliği sayesinde benim de belleğimden bunlar çıktığı için.

...Ya da sanki insanların yaşadığı dünya bir şekilde yok olmuş, yeryüzü fiziksel koşullarını değiştirmiş ve bu garip ayakkabıların eklemlendiği bedenlerden farklı yaratıklar ortaya çıkmış. Ama sanki bu yaratıklar kendi çevre koşullarına ve kendi bedenlerine henüz yabancılar, bu yeni fizikselliklerine uyum sağlamaya çalışıyorlar, evrim geçiriyorlar. Dolayısıyla, yeni doğmuş bir tayın veya bir ceylanın ürkek tavırlarına benzeyen bir hareket kalitesi sergileniyor. Sürekli olarak denge aramaktan kaynaklanan bir ‘gerilim’ var. Bedenler sınırlarda dolaşıyor.

Günümüzdeki teknolojik gelişmelerle ‘post-insan’ kavramının sorgulandığı şu dönemde, Aydın Teker’in teknolojik olmayan ama yine de bu düşüncenin güçlü bir şekilde hissedildiği bu çalışmasında, mitolojik yaratıklardan Galapagos Adası’ndaki evrim harikalarına ve ‘mutant’lara uzanan, bedenin yeryüzüyle olan fiziksel ilişkisinin hikayesini bulmak mümkün; ve başka pek çok hikayeyi de. Size kalmış...

Sunum-Performans:

Xavier Le Roy, Ivana Müller ve Tarek Halaby

Aylin Kalem

70’li yıllarda dans/performans alanında üründen ziyade yaratım sürecini gösterme fikri oldukça revaçtaydı. Yvonne Rainer’in Continuous Project – Altered Daily adlı projesi, sahnede bitmiş bir ürün sergilemektense sadece yaratım sürecine odaklı, halka açık yerlerde sunulan ve hiç bir zaman bitmeyecek bir prova sürecinden oluşuyordu. Rainer, genel olarak bir projenin çoğu zamanının provalardan oluştuğunu öne sürerek izleyiciyle bu dilimi paylaşmanın daha mantıklı olduğu görüşündeydi. Sonuçlanmış bir iş yerine süreci paylaşmayı öneriyordu. Şimdiyse, özellikle son yıllarda “sunum-performans” kavramı koreograflar arasında ilgi çekmeye başladı. Bu tür performanslarda, ne sonuç, ne de yaratım süreci sunuluyor. Bunların yerine projenin başlangıç aşamasını oluşturan kavramsal tasarımını belirleyecek bir süreç paylaşılıyor izleyicilerle. İçinde koreografik bir tasarımı barındırabilecek bir sanallık anlayışıyla kurgu ve gerçeklik arasında sınırda dolaşan bir anlatı ortaya çıkıyor. Burada koreograf, kendi biyografisiyle, koreograf kimliğiyle ve izleyiciyle olan iletişimiyle hesaplaşıyor. Teorik alıştırmayı öne çıkararak sosyal, kültürel, tarihi ve bilimsel açılardan bedeni sorguluyor; bir konferans sunumu veya stand-up şeklinde tasarlanmış bir kurguyla alışılmış gösteri anlayışına meydan okuyor.

iDANS’ta, ‘solo’ kavramıyla örtüşen sunum-performans örneklerinden biri olarak Xavier Le Roy’nın 1999 yapımı Product of Circumstances adlı çalışması yer alıyor. Koreografın kişisel tarihi üzerinden bilim ve sanatın bedene karşıt yaklaşımlarını inceleyen bir sunum niteliğinde olan bu çalışma teori ve pratiği birleştiren bir anlayışla sergileniyor. Le Roy bu sunumda, bir yandan moleküler biyoloji üzerine doktorasını yaparken meme kanseri üzerine çalıştığı tezinden bölümler sunuyor, bir yandan da bu süre içinde haftanın iki günü gittiği dans kurslarında karşılaştığı egzersizlerden örnekler gösteriyor. Bunları bir konferans formatında sunarak kendi bedensel eylemlerine nesnel olarak yaklaşması ve yabancılaşması izleyicinin algısında komik unsurlar olarak duruyor. Bir tarafta bedene nesnel yaklaşıp sorunlara açıklamalar getirerek herşeyin kontrol altında olduğu hissini uyandırıp insanları tatmin etmeye çalışan bir bilim anlayışı, diğer tarafta ise bedene metaforlarla yaklaşıp soyut kavramlar ve öznel tavırlar sergileyen dans dünyası var. Xavier Le Roy, moleküler biyoloji kariyerinden gitgide uzaklaşarak girdiği dans serüvenini aktarırken dans alanında da gördüklerinden pek tatmin olmadığını dile getirerek tek başına çalışma kararını almasındaki nedenleri sıralıyor; dansla ilgili pek çok sorusunu izleyiciyle paylaşıyor.
How Heavy Are My Thoughts ise Ivana Müller’in 2003 yapımı bir çalışması. Performans sanatçısı, koreograf ve tiyatro yönetmeni Ivana Müller, ‘ağır düşünceler’ metaforundan yola çıkarak düşünceleri ağır olduğunda kafasının da daha ağır olup olmadığını araştırıyor. Düşünce bedenin neresinde yer alır, ölçülebilir mi, görülebilir mi ya da düşünceden tamamiyle kurtulmak mümkün mü? ‘Düşünüyorum öyleyse varım’ saptamasına karşılık düşünmeden de var olmak olası mı? Bilimsel bir laboratuvar niteliğinde gelişen ve 50 denek kullandığı bu araştırmasında fizikçi Prof. F. Siemsen, felsefeci Prof. Bojana Kunst, psikolog Prof. W.A. Wagenaar, psikiyatr Dr.Christian Röder, trampolin eğitmeni Alexandra Thiel’den yardım alıyor. Müller, ‘Ağır’ kavramını düşünce ve kafa üzerinden inceleyerek soyut/somut, düşünsel/bedensel, ölçülemez/ölçülebilir gibi iki farklı kutupta yer alan saptamaları birleştiriyor. Aynı zamanda tiyatroyla bilimi birbirine yaklaştırdığı alışılmışın dışında bir anlatı biçimini deniyor.
2005 yapımı An attempt to understand my socio-political disposition through artistic research on personal identity in relationship to the Palestinian-Israeli conflict’te Tarek Halaby, bir projenin yaratım süreci ile belirsiz kimliğini sorguladığı stand-up niteliğinde bir performans sergiliyor. ABD’deki dans eğitiminden sonra Belçika’ya yerleşerek Anne Teresa de Keersmaeker’in okulu P.A.R.T.S’ta eğitimini sürdürürken giriştiği bu projenin biçimsel niteliğini oluştururken düştüğü çıkmazlardan yola çıkan sanatçı aynı zamanda da projenin içeriğini oluşturan kimlik sorunuyla baş etmeye çalışıyor. Kendini Amerikalı olarak tanımlamaya kalkıştığında ailesiyle ilişkili kişisel tarihinin onu tanımsız ve kabul görmeyen bir kimliğe sürüklediğini açıklıyor. Amerikalı bir anne ve Filistinli bir babaya sahip Halaby’nin çocukluğunu Ürdün’de geçirmesi, 10 yaşında Amerika’ya yerleşmesi ve şu anda Belçika’da yaşamasından kaynaklanan kimlik belirsizliğinin Filistin’de yaşayan Filistinlilerin kimlik sorunuyla örtüştüğünü saptıyor. Kavramsal yapısının sağlam temellere oturduğu bu projeyi, hareket ve dansla ifade etmede zorluk çekmesi kendisine şu soruyu sorduruyor: Dans eğitimi almış olmam projemi dansla ifade etme zorunluluğunu mu getiriyor? Samimi bir yaklaşımla komik unsurlar taşıyarak sunduğu bu performans hem biçim hem içerik hem bedensel hem de kavramsal yapısıyla Halaby’nin anlatmak istediğini çok güçlü bir biçimde ortaya koyuyor. İzleyici böylece bir gösteriden beklediklerini de yeniden değerlendiriyor.
Festivaldeki bu üç sunum-performansı, sadece içeriği değiştirmenin dans alanına yenilik getirmede yeterli olmayacağını, biçimin de yeni olması gerektiğini ortaya koyuyor. Biçimin içeriği tanımladığı, anlamın bağlamla ilişkili olarak oluştuğu deneyimler araştırılıyor. Bu tür çalışmalar dansı bir yandan kavramsal sanata yaklaştırıyor bir yandan da dansta yeni anlatı biçimlerinin doğmasına olanak verecek bir zemin hazırlıyor. Ticari kaygılarla üretilen belli bir algı tasarımına yönelik yapımları eleştiriyor. Tiyatro pratiği ile kuramını izleyicinin algısıyla oynayarak birleştiriyor ve farklı bir biçim oluşturuluyor. Pirkko Husemann’ın deyişiyle sahnede bir çalışmanın varolmayan mevcudiyetinin bir söylem niteliğinde yer almasını izliyoruz.

İSTANBUL’DA ‘MEYDAN OKUYAN’ BİR DANS FESTİVALİ

iDANS: “SOLO?”


Bimeras Kültür Vakfı, 20 Eylül - 20 Ekim tarihleri arasında “iDANS” adı altında uluslararası bir çağdaş dans festivali düzenliyor. Dünyada çağdaş dans/performans alanının önde gelen sanatçıları festivale, Türkiye, Fransa, Belçika, Pakistan, ABD, Portekiz, İsrail, Hollanda, Filistin, Almanya, Norveç, Lübnan, Hırvatistan, Macaristan ve Tayland’dan ‘solo’ çalışmalarıyla katılıyor. 15 ülkeden 17 koreograf ve 26 gösterinin yer aldığı festivalin özelliği, çoğu eserin 1990’lar sonrası ortaya çıkan yenilikçi ve ‘meydan okuyan’ dinamiği yansıtması.


“Çağdaş dansın ‘yapı taşları’ İstanbul’da!!!”
iDANS’ta, Jérome Bel, Xavier Le Roy, Vera Mantero ve Rui Horta gibi ‘çağdaş dans’a yön veren koreografların yanı sıra Julia Cima, Pichet Klunchun, Julie Nioche, Adva Zakai, Eszter Salamon, Mia Habib, Tarek Halaby, Ibrahim Quraishi, Taldans, Ivana Müller, Ziya Azazi, Tadashi Endo gibi dünyanın önde gelen festivallerinde yer alan sanatçıların çalışmaları da sergileniyor. Bu koreograflar kendi disiplinlerini sorguluyor, alışılmışın dışına çıkıyor, seyirciyi kışkırtıyorlar.


“aKabı nihayet İstanbul’da sahneleniyor...”
Türkiye’de ‘çağdaş dans’ın kurucularından Aydın Teker’in, iki yıldır önemli Avrupa festivallerinde yer alan aKabı adlı çalışması, Türkiye’de ilk defa iDANS’ta seyircisiyle buluşuyor. 23 ve 24 Eylül tarihlerinde Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda festivalin özel gösterimi olarak yer alan aKabı, festivalin solo olmayan tek gösterimi. Dansçıların giydikleri yüksek platformlu çeşitli formdaki ayakkabılar, üzerinde durulması imkansız gözükse de, iki buçuk yıl süren provalardan sonra, dansçılar beden sınırlarının ötesinde bir performans sergiliyorlar.


“Çağdaş sanata bir de bedenden bakın!”
iDANS, disiplinlerin buluştuğu bir dönemde, 10. Uluslararası İstanbul Bienali’nin tamamlayıcısı niteliğinde. Festivalde sahnelenen işler geleneksel ‘dans’ tanımlarının dışına çıkıyor; çağdaş sanatı beden yoluyla sahneye taşıyor. Dolayısıyla, çağdaş dansı tanımadan çağdaş sanatı tam olarak bilmenin mümkün olmadığını gösteriyorlar.


“Bedenler inceleniyor”
iDANS’ta bedenin maddeselliği ve ifade biçimleri masaya yatırılıyor. Koreografların ‘laboratuvar’ niteliğindeki çalışmaları bedenin sınırlarını zorluyor. Beden, çağdaş bir yaklaşımla yeniden keşfediliyor. Siz, kendi bedeninizin ne kadar farkındasınız?


“Taşıdığın beden sen misin?”
iDANS, bu yıl ‘solo’ çalışmalara odaklanıyor. Tarihsel, coğrafi, kültürel kimliklerini taşıyan bedenler, kolektif bellek ile bedenin biricikliği arasındaki çelişkiye dayalı eserlerde sergileniyor. ‘Solo,’ her ne kadar ‘tek’ anlamına gelse de, sahnede tek bir beden ne denli katışıksız olabilir? Bu beden, bireysel ‘ifade özgürlüğü’nü ne ölçüde yansıtabilir? Bu sorular iDANS’ta, gösteriler, konferans ve performans-sunumlarında ele alınıyor.


“Çağdaş’ı Doğu’da aramak...”
Festival kapsamında dans gösterilerinin yanında ayrıca üç konser yer alıyor: Filistinli ud virtüözleri Trio Joubran, Lübnan’ın en önemli çağdaş müzik bestecilerinden Zad Moultaka ve yine Lübnan’dan deneysel doğaçlama müziğin tanınmış isimleri Christine Sehnaoui, Sharif Sehnaoui ve Mazen Kerbaj ‘çağdaş’ müziğe yeni açılımlar getiriyor.


“Bu festival bu fiyata?..”
iDANS’ta yer alan sahne çalışmalarını dünyanın hiçbir yerinde bu fiyata izlemek mümkün değil. Türk seyircisini ve genç koreografları, dünyada bu alanda olup bitenlerle tanıştırmayı amaçlayan Bimeras Kültür Vakfı sayesinde, gösterilere ve konserlere giriş ücreti sadece 10 -15 YTL. Ramsay Burt, Adrian Heathfield gibi ünlü dans yazarları ve akademisyenlerin katıldığı konferanslara ise giriş serbest.


Festival mekanları:
Sahne çalışmalarıà garajistanbul (festival ana mekanı) ve Kenter Tiyatrosu
Özel Gösterimlerà Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı
Konferanslarà Boğaziçi Üniversitesi, Güney Kampüsü, Demir Demirgil Salonu
Konserlerà Boğaziçi Üniversitesi, Garanti Kültür Merkezi

İnternet Sitesi:www.idans.org