photo: Raphaël Pierre
Aylin Kalem
iDANS’ta, çağdaş koreografi yazımını araştıran, sorgulayan, yeni öneri getiren çalışmalardan biri de Julia Cima’nın Visitations’ı. Her ne kadar, genel bakışta, klişeleşmiş ya da dans çevresinde herkesçe bilinen bir hareket dağarcığı sunsa da, Cima aslında bir dansçının kendi disiplininin tarihiyle ve kendine biçtiği mirasıyla yüzleştiği, neredeyse bir küratör gibi derleyip kendi bedeniyle sunduğu bir çalışma sergiliyor. 20. yüzyıl modern ve çağdaş dansının yapı taşlarına bir seri ziyareti şeklinde, dansın belleğini oluşturduğu bu sergisel çalışmada Valeska Gert, Isadora Duncan, Vaslav Nijinsky, Tatsumi Hijikata, Merce Cunningham, Maurice Béjart, Dominique Bagouet gibi koreografların parçalarını ve hareket dağarcıklarını yeniden ele alıp yorumlayarak yeni bir dramaturjiyle, bugün içerisinde değerlendiriyor. Dans tarihinin kendi bedeniyle bir ‘okuma’sını yapıyor.
“Çeşitli bağlamlarda dansettikten sonra, artık farklı dönem ve ülkelerdeki belli hareket sistemleri üzerine çalışma gereği ve arzusunu hissediyorum. Salt yorumun zorluğu ile tanışmak istiyorum. Her ne kadar bu danslar ne benim için ne de benimle birlikte yaratılmamış olsalar da, bunları bana ait kılıyorum. Bedenlerin ve hareket dizgilerinin geldikleri ülkelere ve dönemlere göre şekillendikleri bilincini taşıyarak onları nasıl hala canlı kılabileceğimi bulmalıyım. Bu soloları sevdiğim için seçtim. Çeşitli dansların yelpazesi sayesinde öne çıkmayı amaçlamadım. Umarım tarihe yaptığım bu sıçrayış, bu solo dansların kendi dönemlerinde olduğu gibi, hareketin sonsuz zenginliğinin ve çeşitliliğinin açığa çıkmasına neden olur.” (1)
Visitations farklı kimliklerde izlenebilecek bir parça:
Bir araştırmacı için, 20. yüzyıl sanat ve estetik tarihi arşivi. Çeşitli koreografların farklı dönemlerde faklı estetik anlayışlarını yansıttıkları bir dans tarihi kaynağı. Sadece dans öğrencilerinin değil, genel olarak sanat ve tarih öğrencilerinin yararlanacağı bir çalışma.
Bir eleştirmen için, postmodern bağlamda çeşitli zamanlara ve yerlere ait estetiklerin bir arada sunulduğu mimari bir yapıyı andırıyor; ya da Tom Stoppard’ın Travesties’ini, ya da orijinal kostüm, teknik ve mekan tasarımından arındırıp özü, belki de evrenselliği? veya zamansızlığı? ortaya çıkarmak isteyen postmodern bir film gibi. ‘Bricolage’ ve ‘pastiche’ niteliğindeki bu yeniden ziyarette kendi dönemlerine damgasını vuran dans biçimleri bugünün bakışıyla hala bir şey ifade ediyor mu, yoksa gerek estetik gerekse bağlam-içerik bakımından dönemleri dahilinde mi değerlendirilmeliler? Tüm bu tarihin tek bedende peş peşe sunulması ‘solo’ kavramının içinde barınan ‘çokluğu’ da çağrıştırıyor.
Bir koreograf için, bu çalışma yaratımın kendisini sorguluyor. Var olan ve daha önce başkaları tarafından kurgulanmış hareket dizgileriyle bir koreograf nasıl bir ilişki kurabilir? Bu süreç çağdaş yaratıma ne gibi açılımlar sağlayabilir? Hala bir yaratımdan söz edebilir miyiz? Ya da aslında Roland Barthes’ın önerdiği, bir edebiyat metninin ancak sözlükte bulunan kelimelerden ve zaten kullanılan deyişlerden oluştuğu düşüncesi gibi, bir dans yaratımının da zaten var olan dağarcıktan oluşabileceğini, bağlamından arındırılıp başka bir anlam oluşturabileceğinden yola çıkılabilinir mi? Böyle bir çalışmada koreograf için ‘auteur’ kavramından bahsetmek mümkün mü?
Bir dansçı için, Julia Cima 20. yüzyıl dans tekniklerinin birinden ötekine müthiş bir rahatlıkla geçmesi hayranlık uyandırıcı. Bir bedende farklı estetik ve teknikleri barındırmak dansçı için daha ne gibi olasılıkların kapılarını açabilir?
Bir ‘çağdaş sanat’ izleyicisi için, bireysel bir dans kürasyonuyla oluşturulmuş, dansçının bedeninde içselleştirdiği canlı bir sergi.
Ve şu soruyu getiriyor: Tarih mi bize yoksa biz mi tarihe aitiz?
(1) Julia Cima, http://edna-edna.blogspot.com/
iDANS’ta, çağdaş koreografi yazımını araştıran, sorgulayan, yeni öneri getiren çalışmalardan biri de Julia Cima’nın Visitations’ı. Her ne kadar, genel bakışta, klişeleşmiş ya da dans çevresinde herkesçe bilinen bir hareket dağarcığı sunsa da, Cima aslında bir dansçının kendi disiplininin tarihiyle ve kendine biçtiği mirasıyla yüzleştiği, neredeyse bir küratör gibi derleyip kendi bedeniyle sunduğu bir çalışma sergiliyor. 20. yüzyıl modern ve çağdaş dansının yapı taşlarına bir seri ziyareti şeklinde, dansın belleğini oluşturduğu bu sergisel çalışmada Valeska Gert, Isadora Duncan, Vaslav Nijinsky, Tatsumi Hijikata, Merce Cunningham, Maurice Béjart, Dominique Bagouet gibi koreografların parçalarını ve hareket dağarcıklarını yeniden ele alıp yorumlayarak yeni bir dramaturjiyle, bugün içerisinde değerlendiriyor. Dans tarihinin kendi bedeniyle bir ‘okuma’sını yapıyor.
“Çeşitli bağlamlarda dansettikten sonra, artık farklı dönem ve ülkelerdeki belli hareket sistemleri üzerine çalışma gereği ve arzusunu hissediyorum. Salt yorumun zorluğu ile tanışmak istiyorum. Her ne kadar bu danslar ne benim için ne de benimle birlikte yaratılmamış olsalar da, bunları bana ait kılıyorum. Bedenlerin ve hareket dizgilerinin geldikleri ülkelere ve dönemlere göre şekillendikleri bilincini taşıyarak onları nasıl hala canlı kılabileceğimi bulmalıyım. Bu soloları sevdiğim için seçtim. Çeşitli dansların yelpazesi sayesinde öne çıkmayı amaçlamadım. Umarım tarihe yaptığım bu sıçrayış, bu solo dansların kendi dönemlerinde olduğu gibi, hareketin sonsuz zenginliğinin ve çeşitliliğinin açığa çıkmasına neden olur.” (1)
Visitations farklı kimliklerde izlenebilecek bir parça:
Bir araştırmacı için, 20. yüzyıl sanat ve estetik tarihi arşivi. Çeşitli koreografların farklı dönemlerde faklı estetik anlayışlarını yansıttıkları bir dans tarihi kaynağı. Sadece dans öğrencilerinin değil, genel olarak sanat ve tarih öğrencilerinin yararlanacağı bir çalışma.
Bir eleştirmen için, postmodern bağlamda çeşitli zamanlara ve yerlere ait estetiklerin bir arada sunulduğu mimari bir yapıyı andırıyor; ya da Tom Stoppard’ın Travesties’ini, ya da orijinal kostüm, teknik ve mekan tasarımından arındırıp özü, belki de evrenselliği? veya zamansızlığı? ortaya çıkarmak isteyen postmodern bir film gibi. ‘Bricolage’ ve ‘pastiche’ niteliğindeki bu yeniden ziyarette kendi dönemlerine damgasını vuran dans biçimleri bugünün bakışıyla hala bir şey ifade ediyor mu, yoksa gerek estetik gerekse bağlam-içerik bakımından dönemleri dahilinde mi değerlendirilmeliler? Tüm bu tarihin tek bedende peş peşe sunulması ‘solo’ kavramının içinde barınan ‘çokluğu’ da çağrıştırıyor.
Bir koreograf için, bu çalışma yaratımın kendisini sorguluyor. Var olan ve daha önce başkaları tarafından kurgulanmış hareket dizgileriyle bir koreograf nasıl bir ilişki kurabilir? Bu süreç çağdaş yaratıma ne gibi açılımlar sağlayabilir? Hala bir yaratımdan söz edebilir miyiz? Ya da aslında Roland Barthes’ın önerdiği, bir edebiyat metninin ancak sözlükte bulunan kelimelerden ve zaten kullanılan deyişlerden oluştuğu düşüncesi gibi, bir dans yaratımının da zaten var olan dağarcıktan oluşabileceğini, bağlamından arındırılıp başka bir anlam oluşturabileceğinden yola çıkılabilinir mi? Böyle bir çalışmada koreograf için ‘auteur’ kavramından bahsetmek mümkün mü?
Bir dansçı için, Julia Cima 20. yüzyıl dans tekniklerinin birinden ötekine müthiş bir rahatlıkla geçmesi hayranlık uyandırıcı. Bir bedende farklı estetik ve teknikleri barındırmak dansçı için daha ne gibi olasılıkların kapılarını açabilir?
Bir ‘çağdaş sanat’ izleyicisi için, bireysel bir dans kürasyonuyla oluşturulmuş, dansçının bedeninde içselleştirdiği canlı bir sergi.
Ve şu soruyu getiriyor: Tarih mi bize yoksa biz mi tarihe aitiz?
(1) Julia Cima, http://edna-edna.blogspot.com/