Aylin Kalem
Akbank’ın sponsorluğuyla kurulan Zeynep Tanbay Dans Projesi (ZTDP), 4 Ayak’tan sonra yeni projesiyle izleyici karşısına çıkıyor. Zeynep Tanbay “barış” ve “savaş” temalı, iki bölümden oluşan Vivaldi ve Stravinsky adı altında hazırladığı yeni koreografisinde birbirinin tamamen karşıtında duran iki dünya sunuyor. Ak ve kara kadar keskin hatlarla ayrışan bu iki bölümde Tanbay, gri olasılıklara yer vermeyen net tavrıyla, 21.yüzyılda insanlığın politik çıkmazlar sonucu vardığı noktayı seyirciyi sarsmayı, onu ‘gerçek’lerle bir kez daha yüzleştirmeyi amaçlayan bir kurguyla sergiliyor.
Vivaldi ve Stravinsky’nin iki farklı bölümden oluşan bir yapısı var. İkisi de birbirinden bağımsız, klasik bir sahne anlayışıyla ve modern dans dağarcığıyla hazırlanmış birer koreografik parça. Ancak bu iki bölümün arka arkaya getirilmesi asıl koreografik tasarımı belirliyor. Postmodern kurgu anlayışında ‘montaj’ tekniğiyle, Vivaldi’nin müziğinde idealize edilen dünya anlayışı ve Stravinski’nin müziğindeki atak ritmlerle yaratılan öngörülmeyen tehlike çukurları yanyana geliyor. İkisi de ayrı ayrı modern birer parça gibi algılanabilmerine rağmen, bir arada sunulmaları koreografinin genelinde postmodern bir bütünlük sunuyor.
Seyircinin ‘eğlence’ anlayışıyla hazırlanan birer ‘divertissement’ parçası izlediği hissine kapılma olasılığına karşın –ki bu yaklaşımla izlense de doyurucu-, parçaların içinden sıyrılıp bütünü algılandığında koreografik tasarım söz bulmaya başlıyor.
Zeynep Tanbay ilk bölümde, Vivaldi’nin çeşitli parçalarından derlediği on iki tabloda, ideal dünyayı, ‘barış’ merkezinde toplanan sevgi, hoşgörü, dostluk gibi temalarla dokuyor. Tanbay, bu bölüm için “insanların birbirlerini dinlediği, farklılıklara rağmen saygının var olduğu bir dünya sunmak istedim çünkü bu mümkün” diyor. Bu yaklaşımını daha koreografinin en başında, dansçıların sahneye girişlerinde ortaya koyuyor. Dansçılar bir ‘söz’ söylemek üzere gelen bireyleri yansıtıyor. Hepsi birbirinden farklı ama hepsinin de söyleyeceği bir şeyler, anlatacağı hikayeler var. Bu söz çeşitliliğinden sonra ayrı duruşların birlikte var olabilecelerinin altını çizen çeşitli grup bölümler yer alıyor ki bununla, kalıpların ve dar görüşlerin dışına çıkıldığı bir dünya sergileniyor. Vivaldi’nin dinamik, şakacı, coşkulu müziği ZTDP dansçılarının genç ve tutkulu enerjileriyle birleşince ortaya oldukça aydınlık ve umut dolu bir tablo çıkıyor. Tanbay, saray dansları, salsa, vals, halay, rock’n roll gibi farklı türlerin yansımalarını gösterdiği bölüm üzerine “Tüm insanlar dans etse -dansın türü ne olursa olsun- dünyada sorun kalmaz” diyerek dansın birlikte var olmayı ve ‘an’ı paylaşmayı öğreten özelliğinin altını çiziyor.
“Savaş” temalı bölüm ise Stravinski’nin 1913 tarihli sansasyonel eseri Bahar Ayini üzerine kurulu. Bu eser pek çok koreografa ilham kaynağı oldu; öncelikle Vaslav Nijinsky, Maurice Béjart, Pina Bausch, Angelin Preljocaj... Orijinal versiyonunda bir pagan ritüelindeki kurban törenini yansıtan bu eser, gerek işlediği cinsellik teması gerekse ilk kez klasik bale çizgisinden radikal bir biçimde uzaklaşıp bedende leğen kemiğinin başlattığı hareket dağarcığına odaklı stili bakımından döneminde skandal yaratmıştı. Zeynep Tanbay, dünya modern dans literatürüne kazınan bu esere göndermede bulunarak kurbanı bir kişi değil, insanlığın tümü olarak sunuyor. Kolektif belleğimizde var olan soykırım ve işkence sahnelerine ait bedensel form ve kompozisyonları kullanarak Bahar Ayinini medyada dolaşan savaş ve terör imgeleriyle yoğuruyor. Beden yığınları, elleri arkada birleştirilmiş, dizleri üzerine çökmüş tutsaklar... Alışılmış ve belki de artık çokluğu yüzünden yabancılaşılmış kareleri bir kez de sahnede, dans ve müziğin doğurduğu farklı bir bilinçle algılanabilecek tablolar olarak sunuyor, Zeynep Tanbay ve ekliyor: “Şiddet şiddetten başka hiçbir şeyi doğurmuyor. Biz şu anda maalesef Vivaldi’nin müziğindeki gibi yaşamıyoruz. Parçaların yerini değiştirip mutlu bir sonla bitiremezdim. Bu hiç de gerçekçi olmazdı. Mutlu son Hollywood filmlerine ait. Biz Guantanamo’yu, Ebu Garip’i yaşıyoruz. İnsanlığımızı yitiriyoruz. Tükenmişlik var. Hrant Dink’in öldürülmesine tanık olduk. Kardeşlik, barış, Vivaldi’de anlatmak istediklerim onun söylediklerini temsil ediyor, Stravinsky’de anlattıklarım ise onun karşı durduklarıydı; ırkçılık, terör, savaş. Ben 1915’i yaşamadım, ama 19 Ocak 2007’de buradaydım... Neden bu sonu seçiyoruz?”
Stravinski’nin insanı tüketen derecede güçlü, piyanonun vurmalı özelliğini öne çıkaran bu eseri, sahnede canlı olarak Fazıl Say yorumlayacak. Dört el için yazılmış bu eseri, Fazıl Say daha önce üst üste yapılan kayıtla tek başına yorumlamıştı. Şimdiyse, Fazıl Say için Bösendorfer firmasının özel olarak ürettiği bilgisayar endeksli piyano sayesinde bu iki partisyon canlı performansta izlenecek. Fazıl Say, önceden kaydedilmiş yorumuyla eş-zamanlı olarak canlı yorumunu da sunacak.
Cemal Reşit Rey Konser Salonu
30 - 31 Ocak
20:00
No comments:
Post a Comment