Sunday, April 29, 2007

Aysun Aslan - TimeOut Istanbul - Nov 02


AĞIR ROMAN ÇOK FARKLI İNSANLARA ULAŞACAK!



Aylin Kalem


Ağır Roman Kasım ayında Atatürk Kültür Merkezi’nde sahneleniyor. Dans tiyatrosu olarak nitelendirilen bu yapıt oldukça iddialı. Aysun Aslan, bu çalışmanın, dünyada izlediği eserlerden farklı olduğunu, yeni bir anlatım denediğini söylüyor.



Ağır Roman üstünde çalışmaya nasıl başladınız? Bize proje sürecinden biraz bahseder misiniz?


Bu projeye kitaptan yola çıkarak başladım. Proje üç yılımı aldı. Bu süre içinde Metin Kaçan ile yüzyüze görüştüm. Ağır Roman, kitap olarak çok kuvvetli şeyler söylüyor. Kitabı üç duvarlık dünyamıza sığdırmak çok zor oldu tabii. Metni bizzat ben yazdım. Sahne için metin yazmak sahne donanımı istiyor. Bizim işimizde olmayan birinin yazması sağlıklı değil. Metni yazanın sahneyi çok iyi bilmesi gerekiyor. Ben böyle uğraşıları çok severim. Bu proje üzerinde çalışmaya başladığımda hayata geçeceğini tahmin etmiyordum. İstanbul Devlet Opera ve Balesi Sanat Yönetmeni Mesut İktu’nun çok desteği oldu. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Bu proje onun sayesinde gerçekleşti. Ağır Roman ciddi nüansları olan bir hikaye. Ben de sahnede yeni bir biçim denedim. Mesut İktu, İstanbul Devlet Opera ve Balesi adına çok büyük bir atılım gerçekleştirdi. Böyle bir biçimi ben dünyada görmedim.



Bu yeni biçimden biraz söz eder misiniz?


Yeni bir anlatım deniyorum; teatral anlatımın dışında bir anlatım. Oyunda konuşma da var. Esere çok güzel oturdu. Dansa yakıştı. Önceleri merak ediyordum. Ama sonunda güzel oldu. Konuşmayı yardımcı unsur olarak kullandım. Dansla anlatmak yetersiz oluyor bazen. Geleneksel anlatımdan oldukça uzak. Ben hep bundan kaçtım. Geleneksel olursak sanatta kendimizi aşamayız. Ancak, bunun çağı yakalamakla bir ilgisi yok. Çağı yakalamak beni ilgilendirmiyor. Beni, ne yapmak istediğim ilgilendiriyor. Zaten, bir eserin çağı yakalayıp yakalamadığı ancak daha sonra belli olur.



Siz, Ağır Roman’ı nasıl tanımlıyorsunuz? Sosyolojik veya politik bir anlatım söz konusu mu?


Bu mahalle, -Dolapdere’deki Kolera Meydanı- bir çingene mahallesi olarak anlaşılıyor. Oysa burada sadece Romanlar yok. Bu mahallede Anadolu’dan gelenler de var. Beni çeken de bu. Burası çok renkli bir yer. Duyguların yoğunlaşmadan uçup gitmesi benim çok ilgimi çekti. Duyguların kalıcılığı yok burada. Bunun nedeni yaşam tarzı, görüş farklılığı. Her toplumun kendine göre bir yaşam biçimi vardır. Romanların kaygısı günü yaşamak: öncesi ve sonrası yok –ki bence bu çok hoş bir şey. Keşke hepimiz böyle olabilsek. Zaman dilimi de çok güzel: 68-70’ler. Görsel açıdan çok zengin. Politika da öyle. Ama politika bu mahalleyi etkilemiyor. Gerçi ikinci perdede politik bir esinti var. Ama mahallede bunun pek etkisi olmadığını da göreceğiz. Benim Ağır Roman’ım bir aile dramı. Bu eseri, bir ailenin etrafında dönenler silsilesi olarak ele aldım.



Yeni bir biçimden söz ettiniz. Danslarda da teknik açıdan bir yenilik var mı?


Evet. Rastlantısal adımlar var. Daha doğrusu, öyle gözüken adımlar var, sanki koreografisi yapılmamış gibi. Çünkü koreografinin doğal gözükmesini istedim. Burası bir mahalle. Sahne değil. Bunu yansıtmak istedim. Ben denemeyi seviyorum. Herşeyden önce kendimi tekrar etmek istemem. Başkalarından almayı ise hiç istemem. Yine de ister istemez insan kendinden alıyor. Başkalarından almaktansa kendimden almayı tercih ederim tabii.



Bu eseri sahne dışında bir yerde sergilemeyi hiç düşündünüz mü?


Hayır. Ben zaten sahne seviyorum. İtalyan sahnesi aşığıyım. Sahne dışında da iş yaptım ama beni sahne kadar heyecanlandırmıyor. Bizim dünyamız üç duvardan oluşuyor. Yani oldukça kısıtlı. Ben çok mücadeleci biriyim. Bunu aşmaya çalışmak bana çok heyecan verici geliyor.



Koreografilerinizi nasıl yapıyorsunuz?


Doğaçlama çalışıyorum. Hiçbir zaman evde önceden hazırlamam. Bunu çok eskiden yapıyordum. Ama yürümediğini hemen gördüm. Şimdi çalışmalara kafamda belli bir konseptle geliyorum. Ancak koreografi dansçılarla beraber oluşuyor.



Öyleyse dansçıların çok önemi var.


Evet. Dansçılar çok önemli tabii. Tinerciden birinci role kadar bütün kastın çok önemli olduğunu gördüm bu hikayede. Her hikayeyi dansa çeviremezsiniz. Ağır Roman’ın kendisinde dans var, müzik var. Biliyorsunuz, Ağır Roman 9/8’lik Roman Havası demek. Zaten, bu projeye başladığımda Metin de bana bu kitap üzerine bir gün kimin dans yapacağını merak ettiğini söyledi.



Uzun süredir bir çalışma sergilemediniz. Yeni dansçıları nasıl buluyorsunuz?


1998’den beri yeni bir koreografi yapamadım. Çok yazık tabii. Benim dışımda gelişen nedenler var. Bu arada AKM’deki dansçılar da çok değişti. Çok zengin ve kalabalık olmasına rağmen çok zor kast oluşturdum. Yeni dansçıları tanımamamdan kaynaklanan zorluklar da vardı. Neyse o savaşları atlattım. Kastta zaman içinde çok değişiklik yaptım. Dansçıyı yapamadığı şeyde zorlamak istemem. Bunu, yani yapamadığını, ondan önce benim görmem çok önemli.



Eserlerinizde hep etnik bir kişilik görülüyor. Belki de Ağır Roman’ı yapmaya bu yüzden karar verdiniz.


Evet doğru. Danslarımda etnik bir anlatım var. Ben bunu korumayı seviyorum. Ben Türküm. Kıyafetlerim batılı olabilir, ama içim Türk. Çok eleştirilecek yanı olmasına rağmen ben bu toprakları seviyorum, çünkü çok renkli. Zararlı olsa da renkli. Ben Türkiye’den umutluyum. Bu ülke adam olmaz diyenlerden değilim. Bir çocuğa bile her gün sen adam olmazsın derseniz hakikaten de adam olmaz. Bu memleket buraya kadar adam olduysa daha da ileriye gidecektir. Bence insanın kendi gelenekleri çok önemli. Ben, Türkiye’ye Doğu’dan bakmayı seviyorum, Batı’dan değil. Doğu’dan baktığınızda bu toprağı öpmek istiyorsunuz. Batı’dan baktığınızda aynı şeyi söyleyemiyorsunuz belki. Ama ben Batı’nın da dansta çok tükendiğine inanıyorum. Çok fazla deneysel çalışmalar var. Bu çalışmalar seyirciyi uzaklaştırdı. Seyirci “spectacle” görmek istiyor. Ben de bunu yapmak istiyorum. Tabii demiyorum ki herşey benim formatımda olsun. Bu sadece benim görüşüm. Bence bir eser, ne kadar çok seyirciye ulaşırsa o ölçüde iyidir. Ben bunun için çalışıyorum. Deneysel bir çalışma elli kişinin içinde dönecekse bu beni tatmin etmiyor. Benim düşüncem bu. Ağır Roman çok farklı insanlara ulaşacak.



Yani AKM’nin daimi seyircisinden farklı bir kitleye mi ulaşmayı amaçlıyorsunuz?


AKM’ye zaten çok değişik kesimden gelen seyirci var. Gişelere baktığınızda dehşet verici bir çeşitlilik var. Ancak daha fazla promosyon gerekiyor. AKM’nin kapalı kutu olması sorun yaratıyor. AKM’nin içinde onüç – ondört kurum var. O kadar çok şey üretiliyor ki. Ancak bunları afişleyemiyoruz. Dünyada bir yer gösterin ki içeride ne oynadığı belli olmasın. AKM’nin ne olduğu dışarıdan belli bile olmuyor. Geçenlerde, yurtdışından gelen bir tanıdığım bana AKM binasının ne olduğunu sordu. Düşünebiliyor musunuz? Oysa buradaki sanat, Taksim meydanına çok büyük bir ışıltı getirebilir. Bir prodüksiyonun en küçük tanıtımı afişidir. Ancak binanın önüne konulacak bir afişimiz bile yok. Dünyadan bazı şeyleri alıyoruz. Maalesef sistemi almıyoruz. Broadway’ de, Londra’da, bütün Avrupa’da tiyatrolar niye ışıklarla donatılmış? Niye biz içeriye insan çağıramıyoruz?



Kurmuş olduğunuz Türkuaz Dans Topluluğu’da benzer nedenlerden dolayı kısa ömürlü oldu.


Evet, sponsor eksikliği Türkiye’nin çok büyük bir sorunu. Elime ansiklopedi boyutunda bir kitap geçti. Amerika’daki sponsor kurumlar üzerine bin sayfalık bir kitap. Düşünebiliyor musunuz? Türkiye AB’ye girmek istiyor. Bu memleket sanatı, edebiyatı sırtına almazsa kendini anlatamaz. Opera, bale ve senfonileri olan tek müslüman ülkeydik. Biz bunu anlatamadık. Türkuaz ile yurt dışı turnelerine çıktığımızda yabancılar Türkiye’de böyle çalışmalar yapıldığına inanamadılar. Türkiye dışarıdan çok köşeli gözüküyor. Sanatın, bir ülkenin tanıtımında çok önemli yeri var. Türkiye bunu algılarsa bu köşeler yumuşayacak. Biz çok zoru başarıyoruz. Türk insanı mucizevi yaşıyor. AKM’de herşey mucize olarak çıkıyor. Oysa futbola bakın. Hala çamurlu sahada oynasaydı, Galatasaray bu uluslararası başarıyı elde edemezdi. Çamurlu saha sporcuyu sakatlarsa, bizim şartlarımız da bizi sakatlıyor. Bizde çok parlak işler yapılıyor. Kıvanç duyuyorum. Ben, herşeyin eleştirilmesi taraftarı değilim. Toplum olarak desteklemek gerek.



Türkiye’de artık birçok modern dans eğitimi alan öğrenci var. Onlar için neler söyleyeceksiniz?


Hiçbir söz veremiyorum o çocuklar için. Dans, alt yapısı pahalı olan bir sanat. Benim çok çevrem olmasına rağmen Türkuaz’ı kapatmak zorunda kaldığımda, bana sordular kimse yardım eli uzatmadı mı diye. Ben de sordum: “Niye siz destek olmadınız?”. Bir taraf destek koymadan öteki taraf ilerleyemiyor. Sonunda destek olmayanlar da tıkanır. Oysa sponsorluk verenler de sanatla, kültürle güçlenir. Üretilen de bir kültür mekanizmasıdır. Siz, insanlara kültürle birşeyler satarsınız. Eğer kültürü beslemezseniz ürettiğinizi de satamazsınız. Şirketler bunun farkına varmalılar. Devlet tartışılmaz durumda. Ağır Roman’da çok ciddi bir açmaz var. Ankara’nın Türkiye’ye başka türlü yaklaşması lazım. Sponsorlukta vergi muafiyeti olması gerekli. 10 TL’lik sponsorluk yardımı yapıyorsunuz, 4 TL vergi veriyorsunuz. Ankara’nın bunu kolaylaştırması lazım. Bu sene profesyonel yaşamımda 28. yılım. Önceleri neler konuşuyorsak hala aynı şeyleri konuşuyoruz. Bu söylediklerim sadece dans için geçerli değil. Tiyatronun durumu iyi de dansın kötü demek istemiyorum. Sanatın popülerleşmesi lazım. Burada medyaya çok iş düşüyor. Sanata medyanın bilinçli yaklaşması lazım. Türkiye’de bugün çok ciddi sanatçılar var, dünyanın eline su dökemeyeceği sanatçılar. Biz bunlar için ne yapacağız, onu düşünelim.

No comments: