Ne Kül Ne Kedi, Bu Bir Peri…
Aylin Kalem İşcen
Dünyanın sayılı önemli topluluklarından Monte-Carlo Balesi, 33. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali kapsamında Jean-Christophe Maillot’nun Külkedisi adlı yapıtını sergiliyor. Festivalin tek dans etkinliği olan bu gösteri 1 ve 2 Temmuz tarihlerinde Atatürk Kültür Merkezi’nde yer alacak.
Monte-Carlo Balesi’nin tarihi 1909’a kadar uzanıyor. Dansa yeni bir yapılanma getiren ve çağdaş dansın temellerini atan Diaghilev’in en iyi Rus dansçılarla kurduğu Les Ballets-Russes’ün kesintilerle de olsa günümüze kadar uzanan bir devamı. 1985’te Monaco Prensesi Grace’in isteğiyle Hanover Prensesi tarafından Monaco Krallığı’nın resmi topluluğu olarak yeniden kuruluyor. 1993’ten beri ise Jean-Christophe Maillot’nun topluluğun direktör ve baş koreograflığını üstlenmesiyle birlikte Monte-Carlo Balesi asıl kimliğine kavuşuyor. Böylece, yurtdışında en çok gösteri sunan Fransız koreograflardan biri olan Maillot ile birlikte Monaco için dans adına yeni bir sayfa açılıyor. Topluluk Avrupa, Amerika ve Asya’da, Ballets-Russes’ün repertuarıyla birlikte başta Balanchine olmak üzere çeşitli koreografların eserleriyle ve Maillot’nun topluluk için oluşturduğu Bêtes Noires, Home,Sweet Home, Dov'è la Luna, Vers un Pays Sage, Roméo et Juliette, (présenté près de cent fois), Recto Verso, l'Ile, Cendrillon, Entrelacs, Oeil pour Oeil, La Belle gibi pek çok özgün koreografilerini sergiliyor.
1960 doğumlu Jean-Christophe Mailot Tours Konservatuarı’ndaki dans ve piyano öğreniminin ardından Cannes’da Rosella Hightower’ın uluslararası dans okulunda eğitimini sürdürüyor. 1978’te John Neumeier’in Hamburg Balesi’nde solist dansçı olarak görev aldıktan sonra 1983’te, oldukça genç bir yaşta, Tours Bale Tiyatrosu’nun direktörlüğünü ve koreograflığını üstleniyor. 1992’de yaptığı çalışmalardan dolayı Jack Lang’dan Kültür Bakanlığı Nişanı’nı alıyor. 1993’te Hanover Prensesi tarafından Monte-Carlo Balesi’ne davet edilen Maillot, 2000’de, iki yılda bir düzenlenen ve uluslararası katılımla gerçekleştirilen son derece prestijli Monaco Dance Forum’u oluşturuyor. 2002’de Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac tarafından Légion d’Honneur Şövalyeliği unvanıyla ödüllendirilen Maillot, en son La Belle yapımıyla Nijinsky ödülüne layık görülüyor.
Cendrillon (Külkedisi), Maillot’nun bilindik çocuk peri masalını yetişkin gerçek bir hikayeye dönüştürdüğü üç perdelik uzun soluklu bir yapıtı. Anlatıyı birebir dansa aktarmaktansa ana temayı ve karakterleri eleştirel bir yaklaşımla ele alıyor. Dekorun yalınlığı, şeffaflığı ve hareketliliği, kostümlerin moda dergisinden fırlamışçasına cüretli tasarımları, dansçıların hayranlık uyandıran fizikleri ve teknikleri, ve Maillot’nun tılsımlı dokunuşları sayesinde sahnede doğaüstü ve gerçek arasında gidip gelen düşsel bir atmosfer yaratılıyor.
Külkedisi’nin Maillot’nun yorumundaki baş karakteri hayal ile gerçek arasındaki bağı kuran peri. Bu rolü, Monte-Carlo Balesi’nin yıldız dansçılarından Bernice Coppieters dans ediyor. Bu özel dansçıyla19 Nisan’da yaptığımız söyleşiyi sizinle paylaşıyoruz.
Dansa nasıl başladınız?
Dansa 5 yaşımda Belçika’da Anvers’de başladım. Kız kardeşim sayesinde. Küçükken çok çekingendi, kambur duruyordu. Ailem, kız kardeşimin duruşunun düzelmesi ve çekingenliğinden kurtulması için onu baleye başlatmaya karar verdi. Onun yanında ben de başladım. 17 yaşıma gelince hocalarımın önerisiyle American Ballet School’da dokuz haftalık bir programa katıldım. O yıllarda bale tekniğinde çok büyük gelişmeler kaydedilmişti. Hocalarım, Amerikan Balanchine stili eğitimin benim için çok yararlı olacağı görüşündeydiler. Nitekim, son derece faydalandığım bir program oldu. Stanley Williams gibi isimlerle çalıştım. Henüz 17 yaşında olduğum için farklı tekniklere de kolay adapte olabiliyordum. Zaten bir dansçının farklı teknikleri alması çok önemli. Şimdi, bazen aynı gece içinde çok kısa aralıklarla Maillot, Forsythe ve Balanchine oynamak durumunda kalabiliyorum. Bunun için çeşitli dans tekniklerine alışkın olmak gerekiyor. Amerika’dan dönünce de Flandres Ballet’de dans etmeye başladım.
Peki Monte-Carlo Balesi’ne nasıl geçtiniz?
Aslında bu oldukça yalın bir hikaye. Anvers’deydim. Arkadaşım da dansçıydı ve Monte-Carlo Balesi’ne girmek istiyordu. Ben de onunla beraber olabilmek için şansımı denemeye karar verdim. O zamanlar 20 yaşımdaydım. Seçmelere katıldık. Arkadaşım seçilmedi ama ben seçildim. Böylece 1991 yılında Jean-Christophe Maillot’nun topluluğa gelmesinden bir yıl önce toplulukta dans etmeye başladım.
Bize topluluktan bahseder misiniz?
Topluluk 2005’in Aralık’ında yirmi yılını tamamlıyor. Benim de dansçı olarak bulunduğum son on dört yılda topluluk çok değişti. Modern ya da çağdaş dans topluluğu değil, ama tamamıyla klasik bale topluluğu da değil. Balanchine’in, Mailot’nun eserlerini oynuyoruz. Bazen de yabancı koreograflarla çalışıyoruz. Örneğin, Aralık 2004’te Monaco Danse Forum’un Nijinsky Ödülleri gecesinde ilk defa sahnelediğimiz “In Memoriam” adlı eserin koreografı Fas asıllı Belçikalı Sidi Larbi Cherkaoui. İlk defa aynı dili konuştuğum bir koreografla çalıştım. Benim için bu çok ilginç bir deneyim oldu. Bence, kırk beş dansçıdan oluşan bu topluluğun en büyük özelliği çalışma şeklinde. Sürekli arayış içindeyiz. Dansı nasıl ifade etmeli? Bedenin ifadesi nasıl geliştirilmeli? Bunları araştırıyoruz. Bu yüzden eserlerde, tepeden tırnağa bütün beden konuşuyor. Topluluk yurtdışında bu özelliğiyle tanınıyor. Önemli olan seyirciye bir şey anlatmak, amaçlanan duyguyu iletebilmek, haz vermek. Bunu sağlayan en önemli etmen de topluluk dansçıları arasında çok iyi bir iletişimin olması. Buna mecburuz. Yılın beş-altı ayını turnelerle geçiriyoruz. Dolayısıyla sürekli beraberiz. Maillot ile uzun yıllar çalışmış ve onun çalışma stilini çok iyi bilen biz deneyimliler, genç dansçılara birikimimizi aktarmaya gayret ediyoruz. Onlar da bize yeni soluk, heyecan getiriyor. Dolayısıyla, birbirimize sürekli bir şeyler aktarıyoruz. Bu da birbirimizle olan ilişkimizi canlı tutuyor.
Jean-Christophe Maillot’nun Külkedisi’nin özelliği nedir?
Jean_Christophe Maillot ile çalışmaktan dolayı çok şanslıyım. Anlatıya, dans tekniğine ve kalitesine yaklaşımı çok farklı. Ayrıca, seyircileri nasıl etkileyebileceğini, onları nasıl güldürebileceğini çok iyi biliyor. “Külkedisi”nin gerisinde gerçek bir psikoloji var. Bunu anlatıda yaptığı değişikliklerle aktarıyor. Örneğin, bu yorumda annenin ölümünü görüyoruz. Prens ise genç ve komik bir tip. Kimliğini arıyor. Külkedisi ise çok ilginç bir karakter değil. Romeo ve Julıet’teki Juliet gibi baskın bir varlığı yok. O sadece ölmüş annesini arıyor. Perinin ise ikinci bir rolü daha var: aynı zamanda da Külkedisi’nin gerçek annesi. Masalın en belirgin unsuru ayakkabı ise Maillot’nun anlatısında yer almıyor. Külkedisi çıplak ayakla oynuyor. Ayakkabı yerine ayağında pırıltılı payetler var. Bu da onun fizikselliğini öne çıkarıyor. Dolayısıyla, Maillot herkesin bildiği bu peri masalına daha insansı unsurlar katıyor. Dış görüntüsü son derece güzel ama içi bir o kadar çirkin ve kötü karakterler yaratıyor. Bu masalı anne/babası olmayan veya boşanmış çocukların ‘gerçek’ hikayesine dönüştürüyor.
Çalışma sürecinde sizin de koreografiye katkınız oluyor mu?
Ben kendim koreografi yapmıyorum. Bana adımlar verildiği takdirde yaratıda önerilerimi sunuyorum. Dolayısıyla, daha çok karakterlerin oluşmasında katkım olabiliyor. Ama hareket anlamında bir üretimim yok. Bu apayrı bir şey. Bu benim yapabileceğim bir şey değil. Ama, bana verilen harekete yorum katmayı, o karaktere hayat vermeyi çok seviyorum. “Külkedisi”nin oluşumuna bu anlamda oldukça katkım oldu; özellikle canlandırdığım peri karakterine.Rolü kendime göre oluşturdum. Sonuçta, oldukça şakacı bir stili oldu. Tabii Maillot’nun onayıyla.
En etkilenerek dansettiğiniz rol hangisi?
Jean-Christophe Maillot’nun “Romeo ve Juliet”i benim için çok önemli bir eserdir. Juliet rolünü on yıldır dans ediyorum. Üzerinde tekrar tekrar çalıştığım bir rol, ve hala yeni bir şeyler katabiliyorum. Bu eser bana ve dansçılığıma çok şey kattı. “La Belle” (Uyuyan Güzel) de yeni yorumuyla benim için önemlidir. Orada Carabosse’u oynuyorum. Orada da iki karakter söz konusu. Carabosse aynı zamanda da prensin annesi. Çocukları yiyen bir canavar. Daha vahşi ve sonu da iyi bitmiyor.
Geleceğinizi nasıl görüyorsunuz?
Birkaç yıl daha dans ederek var olmayı çok istiyorum. Ondan sonra da genç dansçılara deneyimlerimi ve birikimlerimi aktarabilmek istiyorum.
İyi bir dansçı olmanın sırrı sizin için nedir?
Çok çalışmak. Yetenek tek başına kesinlikle yeterli değil. Kimi dansçılar var, son derece yetenekli ve mükemmel fiziklere sahipler, ancak kendilerini yeteri kadar ortaya koymuyorlar, çalışma azimleri yok. Kimilerinin de fiziksel çok engelleri var, ama akılla birçok şeyi aşabiliyorlar ve daha başarılı olabiliyorlar. Sanırım en iyisi, her şeyden biraz nasibini almak. Biraz yetenek, biraz fizikle idare edebilirsiniz. Ama çok çalışmak şart. Onun azıyla yetinemezsiniz.
Son olarak İstanbul ve Türk balesiyle ilgili ne biliyorsunuz?
Hiçbir şey. Bu yüzden İstanbul’a gelmekten dolayı çok mutluyum.
Bu keyifli sohbetiniz için çok teşekkür ediyoruz. Temmuz’da görüşmek üzere.
1 ve 2 Temmuz 2005 20.00
Atatürk Kültür Merkezi, Büyük Salon
No comments:
Post a Comment